Şevrole mi, cip mi?

A -
A +

Çarşamba yazısında, "Amazonlarda kanat çırpan kelebeğin, Hint Okyanusu'nda fırtınaya sebep olabileceği" cümlesinde fırtınaya yerine "tutmaya" yazılmış. Neticede deniz tutması gibi anlaşılıyor. Bu cümleyi biraz daha anlaşılır hale getirmeye çalışayım. "Sibirya'da deterjan seçme kararı alan bir ev hanımının, New York borsasında önemli etki yapabilmesi mümkün." Demek istediğimiz ulaşımda, haberleşmede, teknolojide, milletlerarası ticaret anlayışı ve bununla ilgili düzenlemelerde, insan hakları ve bunun bir alt kavramı olan tüketici haklarında, bütün bunların etkilemesiyle rekabet kavramında çok önemli anlayış değişiklikleri meydana geldi ve bu gelişmeler hızlanarak daha etkili hale geliyorlar. Basit ve güncel bir soru ile devam edelim, "Petrol fiyatlarının bu kadar kısa sürede bu seviyelere çıkacağını kaç devlet ya da şirket tahmin edebilirdi? Ya da birkaç gün sonra tekrar otuz dolar seviyesine inmeyeceğini kim söyleyebilir? Sonuç olarak iş hayatı bundan yirmi otuz, hatta on onbeş, hatta ve hatta beş on yıl öncesine kıyasla çok daha karmaşıklık ve belirsizliklerle dolu hale geldi. İşte o yüzden bu yeni "duruma" göre yeni "yönetim araçlarına" ya da "yeni yönetim paradigmalarına" ihtiyaç olduğu ortaya çıkıyor. Şu örnekle devam edelim isterseniz. Bundan onbeş yirmi sene önceleri Alaşehir'de "cip" denilen aracı daha ziyade dağ köylüleri kullanırlardı. Çünkü onların yollarında önlerine ne çıkacağı belli olmazdı. Sabah şehre inerlerdi, öğleden sonra bir yağmur yağsa yolu su alırdı. Suyun bozduğu yola birkaç taş atarlar, cip bu taşların üstünden atlar geçer giderdi. Patronların, -ki o zamanlar fazla da yoktu- kullandıkları araç tipi "sedan"dı. Hani alımlı çalımlı, "Fordlar", "Şevroleler", "Mercedesler", "Bıyıklar" patronların işden eve, evden şehir kulübüne ulaşmaları için emirlerine amade tutulurdu. Yolların durumu belliydi. En fazla yılda bir iki gün, sel ya da kar olur, o gün işe gidilmeyiverirdi. Ama şimdi patronların yakışıklı sedanlar yerine cipleri tercih ettiklerini görüyoruz. Sebebi açık. Patron ve yöneticilerin yükleri ve stresleri o derece arttı ki, şehir kulüplerinde kaymakam, ya da diğer şehrin ileri gelenleriyle briç oynamak bu stresi atmaya yetmiyor. Hafta sonları kendilerini tabiatın kucağına atıp, yürümeye patikalara dalmaya (işte jogging, tracking dedikleri) ihtiyaç duyuyorlar. İşte bu yeni ihtiyaç onlara kullandıkları "araç"ın tipini değiştirtti. "Kendini yöneten takım"lar... Bendenizin demen o ki, yukarda saydığımız ya da hepsini sayamadığımız birçok sebeplerden ötürü sedan tipi, üst yönetimi rahat ettirmeye dönük, aşırı hiyerarşik, emret-kontrol et tarzı, klasik, Taylorist, insanı ruhsuz ve duygusuz makinelerden ayırt etmeyen, yöneticilerle yönetilenleri ayrı ayrı kutulara ve mekanlara yerleştirip aralarına gurur ve kibir duvarları ören yönetim tarzıyla, günümüzün karmaşık ve belirsiz, kaotik iş dünyasında başarılı olmak mümkün olmuyor. İş dünyasına yeni bir yönetim aracı lazım. Bu yeni aracın temel yapı taşı "kendini yöneten takım"lardır. Bu takım denen şey dört çekerli, yerden yüksek, her arazi şartına uyma esneklik ve dayanıklılığına sahip ciplere benzer yönetim araçlarıdır. E tabii, bunlar kafa yormayı, bilgi edinmeyi, okumayı, araştırmayı, eğitim almayı, samimi ve bilgili danışmanlar istihdam etmeyi isteyen, yani cip gibi biraz daha pahalı olan araçlar. Ama engebeli arazide şirketi yolda bırakmazlar.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.