Bir organizasyon için en hayatî konulardan biri; etrafta olan biteni çok iyi algılayıp, oluşan yeni şartlara uyum sağlamaktır. Kısaca 'değişim yönetimi' olarak özetlenen bu iş üstelik hiç bitmeyen bir süreç olarak devam ettirilmek zorundadır. Değişimle baş etmenin birçok şartları vardır. Bunların en başta geleni uzun yılların tesiriyle oluşan, âdeta beyinlere kazınan birtakım alışkanlıkları, ilişkileri, davranış tarzlarını, tabuları, kısa ifadesiyle 'paradigmaları' sorgulayabilmektir. Sonra da bunlardan uygun olmayanları atabilmektir. Bunun ne kadar zor bir şey olduğunu evinizin mutfak dolaplarına bakarak kolayca anlayabilirsiniz. Seneler önce alınmış, yerine yenileri konmuş birçok alet edevat ha bire yer değiştirir ama bir türlü atılamaz. İşte bunun gibi zihinlerde yıllar boyunca oluşan nöron bağlantıları ile şekillenen ön yargılardan, tabulardan bir çırpıda kurtuluvermek hayaldir. Uzun yıllar boyunca çok yoğun şekilde, şimdilerde de fırsat buldukça takip etmeye çalıştığım yönetimle ilgili konferans, panel, zirve ve seminerlerde konunun yerli ve yabancı uzmanlarıyla yaptığım sohbetlerde şu soruya cevap aradım. 'Bir örgütte ya da bir şirkette değişimin gereğine inanılıp, yola çıkıldıktan sonra değişimin başarıyla becerilmesi ne kadar zaman alır?' Yıllar boyu aldığım cevapların ortalaması 'Altı-yedi yıl' civarında. Yani değişim işi tabiri caizse 'Boyacı küpüne daldır çıkar, işlem tamam' tarzı bir işi değil. Çünkü burada öncelikle bir kültürel değişim söz konusu. Bu ise üst yönetimin samimî katılımından başlayan, ihtiyaca dönük olarak planlanmış eğitim programlarıyla desteklenen, bütün örgüt üyelerinin demokratik ve katılımcı bir anlayışla işin içine çekildiği, sabır ve kararlılık isteyen, maddî ve manevî yönleri olan bir yolculuk. Onun için cesur, kararlı ve güçlü liderler gerekiyor değişimle baş etmek için. Şirketler için bu satırları karalarken, aklıma siyaset takıldı. Bir an Tayyip Erdoğan'ın yaklaşık on yıldır sürdürdüğü değişim macerasını ve ne güçlüklerle baş etmeye çalıştığını, hâlâ da 'Değişimden yana olduğuna' birçok kimseyi inandırmakta zorlandığını düşündüm. Bir de Kemal Kılıçdaroğlu'nun birkaç atraksiyonla dünyanın belki de en 'tutucu partisini' şıpınişi değiştirivereceğini zannetmesi geldi aklıma. 'Kemal Beyin işi zor!' dedim...