Sıradan bir hava yolculuğu hikâyesi

A -
A +

Sabah saat dörtbuçukta kalkıp hazırlandım. Beşbuçukta arabaya bindim havaalanının yolunu tuttum. İç hatlar yolcu gidişi bölümünün önünde yağmur altında uzun bir kuyrukta bekleyen yüzlerce yolcuyu görünce irkildim. Çünkü altı yirmide Ankara'ya uçacaktım. Bu kuyruğu beklersek uçağı kaçırabilirdik. Yol arkadaşım uyanık bir genç idi. "Abi gelin iç hatlar çıkıştan giriş yapalım. Bina içinden yukarı çıkarız, daha az bekleriz" dedi. Aynen öyle yaptık. Alt katta kuyruk yok denecek kadar azdı. Birinci badireyi atlattık diye sevinirken, biniş kartı kuyruğunda bulduk kendimizi. Neyse o kuyruk çok uzun değildi. Biniş kartlarımızı aldığımız uçağın kalkmasına yarım saat kalmıştı. İlk girişte, bagajlarımız ve üstümüz başımız tam anlamıyla "taranmış"tı. Uçağa biniş için yeniden X-ray ve üst aramanın yapılacağı inanılmaz uzunlukta bir kuyruğa daha dahil olduk. Kuyruğun kısalma hızını kestirip gerekli hesapları yapınca uçağı kaçıracağımız anlaşılıyordu. Yaptığımız araştırmadan birçok yolcunun aynı durumda olduğunu anladık. Kuyrukta genç, yaşlı, çocuklu, çocuksuz, sağlıklı, hasta her cins insan vardı. Uçakların kalkma zamanları yaklaştıkça kuyrukta önce homurdanmalar, sonra arama yapmakla görevli polislerle tartışmalar başladı: "Kardeşim girerken zaten didik didik arandık, şimdi yeniden ve insanlara kemerlerini söktürecek titizlikle aramanın ne manası var?" "Madem bu kadar titiz arama yapılacak o zaman buraya yolcu yoğunluğu arttığı zamanlarda birkaç eleman takviyesi yapılamaz mı?" "Kardeşim bize niye kızıyorsunuz? Biz bize verilen görevi ifa ediyoruz. Şikayetinizi bize değil amirlerimize söyleyin!" "Amirlerinizi nerede bulup söyleyelim kardeşim, siz aktaramaz mısınız şu çekilen eziyeti?" "Beyefendi lütfen görevimizi yapmamıza mani olmayın!" "Hanım efendi siz herhalde Türk Hava Yolları görevlisisiniz. Mesela insanları rahatlatacak bir anons yaptırsanız. Uçaklar yolcularını alıncaya kadar biraz gecikme olabilir. Yolcularımız endişe etmesinler" gibi birşeyler söyleseniz. "Beyefendi o iş Havaş'la ilgili, bizim o konuda yetkimiz yok." "Kardeşim bu ne biçim iş yahu! Devlet içinde devlet var! Hakikaten kime söylemeliyiz bu durumu, bilen varsa kuyruktaki yerimiz korunmak kaydıyla gidip söylesek!" "Abicim saatin altısında sorumlu zor bulunur, bunu şikayet kutusuna yazıp atmalı birileri!" "Kim bakar milletin şikayetine kardeşim. O anlayış olsa gelirler durumu burada hallederler." "Biniş kartını verdiler ya, kimseyi meydanda bırakamazlar merak etmeyin!" "Bunu bilen var bilmeyen var. Bir anons yapsalar ne olur ki?" "Bizi kim dinler ki!" Bütün bu konuşmaların sonunda tepeden tırnağa tekrar aranıp, uçağa vasıl olduk. Kalkışımız yirmibeş dakika gecikmeyle oldu. Ben de bir hostes kızımıza bu durumu anlatmaya çalıştım. Onun cevabı daha da enteresandı: "Memurlar cevap veremiyorlar diyorsunuz. Bizler işçiyiz bizi kim dinler ki!" Kafamda kendimce birçok çözüm önerisiyle bulutlara daldım gittim... Uyandığımda Ankara'da bagaj kuyruğundaydım. Ama bagajlar inanılmaz süratle bizden önce gelmiş dönüp duruyorlardı. Biraz teselli bulduk...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.