Sistem düşüncesi", ya da "Sistem yaklaşımı" 1970'lerin gözdesiydi. O yıllardan beri bütün olayları, olan biteni bir bütün hâlinde kavramaya önem verilmeye başlandı. Bu yıllar aynı zamanda klasik "analitik düşünce"nin terk edilmeye başlandığı yıllardır. Dahası Alvin Toffler ve benzeri gelecek bilimcilerin, geleceğini kestirdikleri "globalleşme" ve "bilgi çağı"nın ilk terennüm edildiği yıllardı. İşte o yıllardan itibaren ekonomik ve ekolojik sistemlerden bahsedilmeye, olayların, münferit, bireysel olarak değil bir bütünün parçası olarak düşünülmesi gereği kuvvetle vurgulanmaya başlanmıştı... Bugünlerde bunun en çarpıcı örneğini global, küresel ısınma dediğimiz olayda yaşıyoruz. Asırlardır şuursuzca sürdürülen enerji ve üretim politikaları bugün insanoğlunun başına dert oldu. Geçen perşembe İş Dünyamız programında Avea'nın CEO'su Cüneyt Türktan ve Nortel Netaş'ın Genel Müdürü Müjdat Altay'la "Türkiye bir AR-GE (Araştırma-Geliştirme) Merkezi olur mu"yu konuştuk. Yani "Türkiye de, dünya çapında markalar çıkaracak bir eko-sistem oluşturabilir mi?" sorusuna cevap aradık. Her ikisi de iş hayatının bütün kademelerinden geçerek geldikleri için meseleyi gayet sistematik bir şekilde ortaya koydular. Sonuç olarak devletin AR-GE altyapılarını ve özel sektörde AR-GE yatırımlarını destekleyecek teşvik sistemlerini gerçekleştirmesi işin önemli bir boyutuydu. Ancak bir sistem bütünlüğü içinde yaklaşıldığı zaman gördük ki, problemin önemli bir boyutu da yeterli insan kaynağının sağlanmasıydı. İş buraya dayanınca bir yönüyle teknik orta eğitimin yıllardır savsaklanan durumunu konuştuk. Bu arada ilkokuldan üniversite bitinceye kadar ve de özellikle ÖSS sınavlarında uygulanan çoktan seçmeli test mantığını insan kaynağımızın muhakeme yeteneğini giderek dumura uğrattığını; bunun ise AR-GE ve İnnovasyon için en büyük tehlike olduğunda hemfikir olduk. Dahası üniversite-Sanayi iş birliği konusunda yıllardır havanda su dövdüğümüzü tespit ettik. Son yıllarda bu konuda ümit verici gelişmeler olmasına rağmen, üniversitelerde çalışan, gayret eden öğretim görevlileriyle günü kurtaranlar arasında bir fark oluşturmayan döner-sermaye sistemlerini eleştirdik. Sonuçta bıkkınlık veren dizilerle heba edilen televizyon saatlerinin; biraz da ülke meselelerinin özellikle yenilikçiliği, verimliliği özet olarak yönetim kalitesini geliştirmeye çalışan sohbetlere ayrılması gerektiğinde hemfikir olduk. Görüyorsunuz meseleye "sistem düşüncesi" ile yaklaştık...