Geçen yazıda liderlikten bahsetmiştim. Yönetimde eski katı materyalist tarzın terk edilmesi, insanı fizikî ve ruhî yanıyla bir bütün olarak ele alan, onun duygularına da saygı duyan bir anlayışın benimsenmesi gereğine vurgu yapmıştım. Bu arada yine meşhur 'Futbol Takımı-İş Takımı' benzeştirmesinden hareketle organizasyonlarda birimler ve kademeler arasında duvarlar olmaması gerektiğinden söz etmiştim. Bunun için 'liderliğin önemli olduğundan bahsetmiştim... Bugün de uzun yıllardır takip ettiğim tartışmalarda 'Lider'in bana göre en önemli özelliğinden bahsedeceğim. Şöyle bir örnekle yaklaşalım konuya uygun görürseniz. Yarış atlarını düşünün. Jokeyi ile ne kadar sıcak ilişkiler kurarsa o kadar başarılı olur. Burası tamam. Ama bir de bizim 'yılkı' dediğimiz vahşi atları gözünüzün önüne getirin. Tabiatın bağrında en zor şartlarda yaşayan bu atların coşkularını hatırlayın. Şimdi de bu vahşi atları coşkularından kaybetmeden yarış pistinde hayal edin. Edemezsiniz! Bu atları yarış pistinin kurallarına uydurmak neredeyse imkânsız gibidir. Neden? Çünkü onları ancak kendilerinden olan bir lider yönetebilir. Yönetimde ustalık da burada yatıyor. İnsanlarda tabiaten var olan başarılı olma, fark edilme, takdir görme motifleriyle desteklenen "Coşku'yu" zedelemeden organizasyon içinde sürdürebilmek. İşte bendenizin yıllar sonra "liderin en önemli özelliği nedir?" sorusuna verdiğim cevap böylece şekillenmiş oluyor: "Lider beraber olduğu takım üyelerince 'O bizden biri' olarak algılanmıyorsa" moda tabiriyle 'takımın sürdürülebilir başarılara imza atması' mümkün olamıyor. Bu tespit iş hayatında da, siyaset hayatında da, sporda da geçerli. Siz bugün güncel olsun diye bizim 'Millî Takım'ın durumunu düşünün. Hiddink çok kaliteli bir spor adamı olabilir, ama sizce o 'Bizden biri mi?..'