"Solduyu" ve "sağduyu"

Yıllardır seçim öncelerinde sol kesim müthiş bir dağınıklık sergiler. Bu durum son ana kadar devam eder. Seçim günü sol seçmen müthiş bir atak yapar. Sol oyları bir partide birleştirir. Böylece ya iktidar olur, ya da iktidara ortak olurdu. Sağ kesim ise gerek seçim öncesinde gerek seçim sandığında, partiler ve seçmenler olarak birbirini yer durur. Sonuç da hüsran olurdu. Şimdi bakıyoruz sol kesim açık ve şeffaf bir şekilde derlenip toplanmaya çalışıyor. Her ne kadar bu işlerde birtakım dış tesirler olduğu söylense ve iddia edilse de, Deniz Baykal'ın son yıllar ve günlerde gösterdiği performans kendi ölçüleri içinde takdire şayan. Peki kendilerini hâlâ "sol" diye isimlendirenler olduğuna göre biz de "sağ" kesime şöyle bir bakalım dedik. Kimileri kimlik bunalımını aşma problemiyle hâlâ karşı karşıya. Kimileri hiçbir halkla ilişkiler faaliyeti sergilemeden oturup beklemede. Bazıları partisinin satıldığından şikayetçi. Bir başkası eskilerle işi götürebileceği sevdasında. Bir başkası partisinin erimesine seyirci. Ve de işin en kötüsü içlerinden hiçbiri seçim sandığında, seçmenin sağduyusuna hitap edebilecek bir kalite ve karizmaya sahip değil. O zaman ne olacak? Ne olacağını kestirmek pek zor olmasa gerek. "Solduyusu"na hitap edilen kesim bütünleşecek. Birinci parti soldan çıkacak, sağ kesimden bir-iki parti de solun stepnesi konumunda koalisyonlara katılıp, ülkeye hiçbirşey kazandırmayacak olan bir 3-5 yıl daha yaşanacak... Peki bunun sorumluları kim olacak? Öncelikle ülke insanının %60-70'ini teşkil eden sağ kesime; egolarından arınmış bir şekilde bir araya gelemeyip paramparça bir vaziyette seçime giren sağ partiler. Sonra da tabiî yıllar boyu vurdumduymaz bir şekilde davranan sağ kesim. Bu durumun sorumlusunu başka yerde aramak mümkün mü? Tertemiz ve samimi bir vatan evlâdı olan Özal'ın etrafında bütünleştiğimiz yıllardaki Türkiye'yi özlemeyenimiz var mı? O zaman yeniden böyle bir lidere kavuşuncaya kadar daha çekeceğimiz var demektir.