Küreselleşmenin etkileri arttıkça, rekabet daha acımasız hale geldikçe, şirketlerin rahatları daha da kaçıyor. Yıllar öncesinin "Ankara'dan korumalı ekonomi anlayışı"na hâlâ bel bağlayanlar yok olup gidecekler. Çünkü artık "ne yaparsam satarım, ben işime bakarım!", "Bu millet önüne ne konursa satın alır abicim, üret de ne üretirsen, ne kalitede olursa olsun üret" paradigmalarının devri çoktan bitti. Şimdi daha faydalı, müşteriye daha fazla değer katan, daha fonksiyonel, ama her şeyden önce farklı bir şeyler sunmak zorundasınız. İşte bu durumun farkına vardığınız zaman farklı şeyleri araştırmak, mevcut mal ve hizmetleri geliştirmek durumundasınız. Yani şirketlerinizde "Araştırma geliştirme" faaliyetlerine yön ve hız vermek zorundasınız. Kısaca AR-GE olarak tanımlanan bu faaliyetler için zaman, mekân, imkân ayırmak gerekmektedir. Ancak bünyesi tamamen Küçük ve Orta Boy İşletmelerden oluşan ülkelerde bu pahalı AR-GE faaliyetlerinin işletmeler bazında yapılması mümkün olmamaktadır. Her ülke kendi yapı ve karakterine uygun olarak bu konuda şirketlere destek vermektedir. Birçok ülkede araştırma faaliyetlerinde en büyük destekçi kuruluş üniversitelerdir. İş hayatı ile üniversiteler arasında oluşturulan uyumlu iş birliği, rekabetçi bir sanayi ve hizmet sektörü için kaçınılmazdır. Alt yapısı ve genel giderleri devlet tarafından sağlanan üniversiteler, bilimsel araştırmalar için fonu iş dünyasından sağlamaya çalışmakta, bunun için şirketlerin ihtiyaç duydukları araştırma konularını, gerek yüksek lisans, gerekse doktora bazında, gerekse daha büyük projeler olarak düzenlemekte, bu araştırma faaliyetleri için şirket ve ilgili kuruluşlar cari giderlere katkıda bulunmaktadırlar. Bu şekildeki bir iş birliği ve yakınlaşma hem üniversiteleri "fil dişi kulelerinden" gerçek hayata indirmekte, hem de şirketler daha uygun bütçelerle dertlerine deva araştırma sonuçlarına kavuşmaktadırlar. Bu arada yapılan araştırmanın nasıl gittiği mesela araştırmacı doktora öğrencisinin, metodik ve gayretli çalışıp çalışmadığı, altı ayda bir düzenlenen seminer sonuçlarıyla denetlenmekte, yeterli performansı gösteremeyen araştırmacılara tahsis edilen fonlar iptal edilmektedir. Bu hassas karar üniversitenin ve ilgili şirketin yetkilileri tarafından alınmaktadır. "Böyle doktora mı olur?" Size o yıllarda aynı kürsüde doktora yaptığım bir Alman arkadaşın doktora konusunu söyleyeyim, araştırmaların ne kadar ihtiyaca yönelik olduğunu kestirin. O arkadaş "Av ve Süs Köpeklerinin Değer Takdiri Üzerine bir Araştırma" yapmaktaydı. Almanya'da hemen herkesin bir köpeğin peşinde koştuğunu düşünürseniz, meydana gelen çeşitli kazalarda telef olan köpeklerle ilgili davaların ne kadar çok olduğunu, bu konuda karar vermek durumunda olan hukukçuların ne zorluklarla karşılaştıklarını idrak eder; böyle de doktora mı olur diyerek bıyık altından gülmeyi bırakırsınız. Ülkemizde her ikisi de katı bürokratik yapıya sahip YÖK ve TÜBİTAK gibi kuruluşlarla iş dünyasının ihtiyacı olan araştırmaları yapmak mümkün görünmüyor. Bu konu da; her temel problemimizde olduğu gibi "İskender"ini bekliyor!..