Yönetim bilimi 'insan yönetimi' ile daha yakın ilgilidir. Sonuçta her şey insanın mutluluğu için değil midir? Öyledir. O zaman insanı çok iyi tanımak gerekir. İşte burası meselenin can damarıdır. İnsan nedir? Nereden gelir, nereye gider? Mutluluk nedir? Ölçüsü nedir?.. "İlim, ilim bilmektir, İlim kendin bilmektir, Sen kendini bilmezsen, Ya nice okumaktır..." Koca Yunus Emre'miz rahmetli bu dörtlüğü ile bu konuyu nasıl da derlemiş toplamış asırlar öncesinden. Kendi kültür değerlerimizden kopup, batıya doğru savruldukça bu 'kendini bilmek' konusunun da yabancısı olageldik. Her şeyde olduğu gibi insanı tanıma konusunda da bocaladık durduk. Çünkü 'batı'da insana verilen değer konusunda güzel örnekler görmedik. Misali çok bunun. Mesela bugün 'adamlar asırlar önce Paris'in Londra'nın metrolarını yapmışlar abicim!' Tamam da nasıl yapmışlar? Sorguladık mı? O yerin dibindeki muazzam tünellerin kazılmasında ve inşaatında Asya'dan Afrika'dan getirilen, köle statüsünde bile değil, affedersiniz hayvan statüsünden bile daha kötü şartlarda, ölenin çöpe atılıp yerine yenisinin konduğu bir ortamda çalıştırılan insanları sorduk mu? O insanlar mutlu mu idiler? Ama bizim tarafta kölesiyle sıra ile deveye binen Hazreti Ömer Efendimizi örnek alamadık iş hayatımızda. Çünkü koptuk o kültürden ya da koparıldık. Kendi kültür köklerimizden bahsetmeye utanır; en azından sakınır olduk. Ama şimdi ülkemizde taşlar yerine oturmaya başladı. Anadolu insanı sanayi ve ticarette büyük ölçeklerde boy göstermeye başladığından beri asırlarca çalışma hayatımıza şekil ve yön veren değerlerimiz "insan'a insan'ca" davranmamız konusunda bize yol göstermeye başlamış durumda. Tabii bu uzun ve ince bir yoldur. Sabır ve metanet gerektirir. Rahmetli babam 'Aman oğlum bir tamir işi geleceğine on tane yenisini yapayım razıyım' derdi...