Tigana'nın suçu ne?

A -
A +

Çocukluk gençlik yıllarında Alaşehir'de tuttuğum takım İdmanyurdu idi. İdmanyurdu takımının forması sarı-lacivert idi. Bendeniz de sarı-lacivert renk aşkı dolayısıyla o zamanki İstanbul takımlarından Fenerbahçe'yi seçtim. Yani benim niçin FB'li olduğumun hiç olmazsa belli bir sebebi var. Hadi Trabzon Sporlular da Karadeniz aşkıyla izah edebilirler renk aşkını. Çünkü o renkler yörenin hanımlarının peştamallarında kullandıkları renktir aynı zamanda. Peki siz neden GS'li ya da BJK'lisiniz? FB olmasına FB'liyim de, FB'ye kızdığım zamanlar tutulacak takım olarak BJK'yi görürdüm. Sebebi şuydu. O zamanlar Beşiktaş'ın başında gerçek bir lider olan ve her hareketiyle bunu ortaya koyan, mütevazı, ciddi, babacan bir kişi olan Süleyman Seba vardı. Bundan daha önemlisi Beşiktaş o zamanlar kendi altyapısına çok önem verir ve daha çok da kendi takım kültürü ve ruhu ile yetiştirdiği oyuncularla sahaya çıkar ve bu güne göre çok da başarılı sonuçlar alırdı. Çok fazla sivrilmiş oyuncuları yoktu ama takım ruhu çok yüksekti. Hatta bunun tezahürü olarak "Metin-Feyyaz-Ali" gibi üçlüler öne çıkarılır, tek kişi öne çıkarılmayıp takımın ahengi bozulmamaya çalışılırdı. Bu özellikler zaman içinde yok olmaya başladı Beşiktaş'ta ve Beşiktaş da diğer kulüpler gibi, tonla para verip uygun fiyatlı futbolcu eskilerini toplamaya başlayan diğer kulüplere benzediği için ideal takımım olmak özelliğini kaybetti. Buna bir de yabancı antrenör istihdam hastalığı eklendiğinde işte size Tigana'nın Beşiktaş'ı. İyi oynuyor görünüp hiçbir maçı kazanamayan, dış temaslarda dökülen bir takım. Beşiktaş' "alt yapısı"na güvenini kaybetmeden yoluna devam etseydi, ki bunu becerebilecek tek takımdı Türkiye'de, inanıyorum daha büyük başarılara imza atardı. Neyse biz işimize, iş dünyamıza dönelim. Dünya çapındaki şirketler kendi altyapılarından, kendi şirket kültürleriyle donatılmış eleman yetiştirme işine çok önem veriyorlar gerçekten. Hatta bu işe o kadar önem veriyorlar ki, kendi elemanlarını bilgi çağına ve bunun getirdiği ağır rekabet şartlarına hazırlamak için düzenli olarak yaptıkları şirket içi eğitim faaliyetleriyle yetinmiyorlar, işi biraz da abartıp kendi şirket içi üniversitelerini kuruyorlar. Birçok örneği var, şu anda benim aklıma geliverenler G.E, Motorola, McDonald's, Boeing, Ford Motor, IBM, Honda, Shell, Pfizer, Procter&Gamble,General Motors. Bu arada Türkiye'de de birçok şirket genel katılıma açık ama kendi şirket isimleriyle üniversiteler kurdular, kuruyorlar, buralardan yetişecek gençlerden seçme imkânlarını kullanıyorlar. Peki Tigana ve diğer başarılı teknik direktörleri ne yapacağız. "Danışmanlık" denilen müessesenin faydasına tam inandığımız zaman böylelerini danışman olarak istihdam edeceğiz, kulüplerde de, şirketlerde de...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.