Kendimi bildim bileli Türkiye, dışarıda ve de içeride birtakım kavgalarla meşgul olagelmiştir. Kavganın dozunu azalttıkça fert başına milli geliri yükselmiş, artırdıkça gelir düşmüştür. Şöyle etrafımıza baktığımız zaman kavga ortamını ve ideolojik dayatmaların meydana getirdiği gerginlikleri ortadan kaldıran komşuların refah ve huzura doğru yol aldıklarını görüyoruz. Bu sıkıntılı 40-50 yılın sonunda akl-ı selimin toplumda hakim olmaya başladığını görmekten son derece mutluyum. Bu ortamın gerekliliğinde basınımızın birçok mensubunun da hemfikir olduğu söylenebilir. Son günlerde birçok köşe yazısında bu özlemi ortaya koyan motifler görüyoruz. Şimdi bu yumuşamayı sadece AK Parti'ye yaranmak tarzında yorumlamak, hem o insanlara karşı ayıp olur, hem de ülkeye katkı sağlamaz. Seçimde halkımızın ortaya koyduğu tablo toplum olarak özlediğimiz huzur ortamına adım atmamıza vesile olacak güzelliktedir. Bunun kıymetini bilmeliyiz. Esasen basında hakim olan hava da AK Parti'ye ve Tayyip Erdoğan'a belli bir mühletin tanınması yolundadır. Tabiatıyla icraat görüldükçe basının temel fonksiyonu olan, toplum adına kontrol görevi eksiksiz hatta bazıları tarafından fazlasıyla yerine getirilecektir. Şimdi milletçe bir vizyonumuz olsun. İlk plânda, milli, kültürel ve manevi değerlerimizden taviz vermeden AB'nin onurlu bir üyesi olalım. 5 yıl içinde milli gelirimizi hiç olmazsa AB ortalamasına çıkaralım. Sonra Türkiye'nin dünya milletleri arasında bir çiçek gibi açtığını hep birlikte görürüz. Avrupa'nın bizim kültürümüzden öğreneceği çok şey var. Özellikle maddi refah sınırlarını zorlayan toplumlar bizdeki değerlere daha çok ihtiyaç duyacaklar. Çünkü Avrupa'nın, gelecekteki manevi ihtiyaçlarını, maddiyatçı Helen kültürü ile karşılamaları mümkün değil. Avrupa insanı bunun şuuruna varmış durumda. Şimdi sıra Gisgard ve benzeri madam ve mösyölere geldi. Onlar da bu durumu idrak ettikleri zaman, dünyaya "barış ve insanlık ihraç edecek Avrupa Birliği" asıl o zaman kurulmuş olacak.