Trafik terbiyesi, medeniyet ölçüsüdür

A -
A +

Tuzla Piyade Okulu'nda 95. Dönem'dim. Yıl 1969. Kuralar çekiliyor: "Patnos"... Çektiğim kağıtçıkta birliğimin bulunduğu yerin adı. Şaşkınlıkla dışarı çıkıyorum. "Nerededir bu Patnos?" Açıkgözün biri kocaman bir Türkiye haritasını açmış. Meraklısına ikibuçuk liraya hizmet sunuyor. Zihnimde "Patmos" var, Ege kıyılarında bir adacık, onu buluyorum. Ama o ada Yunanistan'ın. O sırada yaygaramı duyan bir er "Komutan, benim memlekettir. Ağrı'dadır" diyor. Heyecanla soruyorum: "Nasıl bir yerdir" Cevap: "Havası, suyu, iyidir!" O zaman beni yaman bir onsekiz ayın beklediğini anlıyorum... "Buna can mı dayanır?" İzmir'den Ankara'ya on iki saat. Otobüs tek şoför. Ondan sonrası Ankara-Erzurum. O günlerde yaklaşık yirmi saat süren yolculuğu sarışın, sakin, sigarayla arası oldukça iyi olan, ufak tefek tek bir şoförle bitirmek üzereyken muavini çağırıp soruyorum: "Kardeşim, sizin yedek şoförünüz yok mudur? Bu arkadaş 16 saattir direksiyon başında. Buna can dayanır mı? Allah korusun ya uyursa!" Muavin, bıçkın bir edayla: "Kafayı takma komitan, bu adamlar yattilar mi yirmi saat uyirler, kalktilar mi, yirmi saat gidîrler..." Neticede Alaşehir'den Patnos'a yaklaşık 40 saat sürerdi yolculuk. Şimdi daha bir düzeldi durum. Yedek şoför mecburi, sürat sınırlaması var vesaire. Ama yine de trafik canavarı azgın! O yıllarda da zevkle okuduğum sevgili Rauf Tamer'in bir tesbiti vardı yirmi yıl öncesinde: "Türkiye'de dünün şoförleri, bugünün yollarında, yarının arabalarını kullanıyorlar..." Korkunç bir tablo!.. Gerçekten korkunç bir tabloyla karşı karşıyayız. Bunun kısa, orta ve uzun vadeli tedbirlerini adam gibi düşünmezsek bu canavar daha çok ciğerler yakar... Uzun vadede demir ve deniz yolculuğuna yatırım yapmalı, kara yollarımızı adam etmeliyiz. Orta vadede toplumumuzu ve sürücülerimizi eğitmeliyiz, araçlarımızın sürüş emniyetine kafa yormalıyız mesela. Ama kısa vadede mutlaka ve mutlaka trafik suçlarının cezalarını caydırıcı hale getirmeliyiz. Ayrıca "Alkollü araç kullanmayı, hafifletici sebep görmek" gibi saçmalıklara bir an önce son vermeliyiz. Bir de gerçekçi olmalı ve bazı önyargıları ortadan kaldıracak tedbirleri de cesaretle almalıyız. Bu ön yargıların en önemlilerinden biri "Kardeşim trafik cezalarını artırınca, rüşvetler artar; yine herkes bildiğini okur" düşüncesidir. Emniyet güçlerimizi böyle bir töhmet altında kalmayacakları gelir düzeyine kavuşturmalı, buna rağmen rüşvete tenezzül edenleri de en ağır şekilde cezalandırmalıyız. Ne kolay değil mi ahkam kesmek. Şimdi de zorunu arzedeyim: "Önce insan olduğumuzun, vatandaş olduğumuzun, medeni olduğumuzun şuuruna varmalı, bütün kestiğimiz bu ahkamları kendi nefsimizde uygulamalıyız." Mesela geçen yaz yaptığımız gezide direksiyonun hemen önüne "90 km" yazdım. Çok faydasını gördüm. Çünkü mesela İzmir ve İstanbul arasında meşhur Susurluk kazasının olduğu yerden başka yerde bu ikaz levhasını göremezsiniz. Hem hiç ceza yemedim. Hem de oto-kontrol denilen ve medenî toplum olmanın en önemli göstergesi olan uygulamayı becermenin hazzını tattım. Elbirliği ile mücadele... Hindistan'da bu yıl yaklaşık üç bin kilometre araba ile seyahat ettim. Hemen hiç kaza görmedim. Çünkü Hintliler kibar ve sakin insanlar. Ve medeniyet ölçüsü olan oto-kontrolü çok iyi beceriyorlar. Sonuç olarak trafik terbiyesi bir kültür işi. Ülkemiz bu terbiyeyi kazandığı gün, diğer birçok problemler kendiliğinden hallolacak diye düşünüyorum ve şimdiden hayallerimizi süsleyen tatil günlerinin zehir olmaması için trafik canavarıyla, elbirliği ile mücadele etmeyi teklif ediyorum.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.