Onu ilk olarak İzmir'de, İkinci İktisat Kongresi'nde konuşurken tanıdım. 12 Eylül Yönetimi'ni; bilgisi, tecrübesi ve samimiyetiyle etkilemiş olmalı ki, kendisini Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı'na getirmişlerdi. Türkçeyi, yeni kelimelerde abartıya kaçmadan rahatça kullanıyor olması ve dopdolu bir dağarcığa sahip olduğu intibaı beni çok etkilemişti. O kongrede Tarım Komisyonu raportörlüğünde görev almış genç bir üniversite araştırma elemanı, o günkü deyimiyle doktor asistanı idim. Herkes gibi, o günlerde ben de; milletin etrafında kenetleneceği, demokrat kişilikli, gerçek anlamda laik, liberal ekonomiye inanan, Türkiye'yi dünyadaki değişim rüzgârından yararlanarak gelişmiş ülkeler safına başarıyla götürebilecek, samimi, bizden, cesur ve gayretli bir liderin özlemini çekmekteydim. İşte o konuşmasında "acaba özlediğimiz lider, bu kısa boylu ama boyundan büyük sözler eden, projelerden bahseden cesur, tonton adam mı?" düşüncesi geçmişti içimden... Ama bu yapıdaki bir bürokratın siyaset sahnesinde başarılı olabileceğine pek ihtimal verememiştim. Gün geldi, Türkiye yeniden demokratik bir baza oturmak zorunda kaldı. İşte Özal'ın milletiyle kucaklaşması o günlerde gerçekleşti. En küçüğünden en büyüğüne bütün topluluk ve toplumların başarısının temelini teşkil eden olguyu keşfetmişti. Farklılıkların değerini bildi ve farklılıkların bir arada tutulmasıyla oluşan sinerjiyi kalkınmanın temel enerjisi haline getirdi. Ve bunu mükemmel bir şekilde becerdi. Kurduğu takımda her zaman dört eğilime (kapitalist, sosyalist, dindar, milliyetçi) eşit şekilde yer vermeye samimi olarak özen gösterdi. İşte bu, Türkiye'nin vites büyütmesinin ana sebebi oldu. O güne kadar birbirini boğazlamaya kadar işi götüren insanlar, kurduğu partinin şeffaf ve demokrat ortamında, enerjilerini, fikir ve projelerini tartışmaya yönlendirince, Türkiye adeta şahlandı. Her seviyeden insanın fikrini almaya ve faydalı gördüklerini hemen uygulamaya verdiği önemin küçük bir örneğini arzederek hatırasını tazelemek istiyorum... "Fuar Kotası" denilen ucube! Eskiler bilir, İzmir Enternasyonal Fuarı'nda sergilenen yabancı menşeli malların gümrüksüz ithaline izin veren "Fuar Kotası" denilen bir uygulama vardı. Bu kotayla yabancı ülke şirketlerinin fuara katılımı teşvik edilirdi. Fuar Kotası'nın uygulanması yabancı ülke iştiraklerini yönetenlere belli avantajlar sağlardı. "Fuar Kotası" İzmir Fuarı'nın hayat damarlarından biri sayılırdı. Başbakan olarak bir fuar açılışına geldiğinde, standları gezerken bir arzım olduğunu söyledim. "Dinliyorum" dedi kısaca. "Sayın Başbakanım, siz Türk ekonomisini liberalleştirmeye, dış ticareti serbestleştirmeye gayret ediyorsunuz, epeyce mesafe aldınız, ama bizim fuarda eski korumacı zihniyetin bir kalıntısı olarak 'Fuar Kotası' denilen bir ucube uygulama var. Bunun da kaldırılması gerekir" deyiverdim. Zamanın yöneticilerinin "Fuar'ın katledilmesi" anlamına geleceğini zannettikleri bu teklif için beni haşlamaya hazırlandıklarını hissetti, o günün Sanayi ve Ticaret Bakanı'na dönerek, "Cahit bu meseleyi halledin, bu kotayı bir dahaki fuar döneminde görmeyeyim" emrini verdi. Ve ondan sonra İzmir Fuarı, gerçek kimliğine kavuşma yolunda ilerleme imkânı buldu. Çünkü artık fuar organizasyonunu Yabancı Ülke Ticaret Ataşeleri ve Sanayi Odası Temsilcileri değil, Fuar Müdürlüğü yapmaya başladı... Kendisini hasretle, sevgiyle, rahmetle anıyorum. Düşüncelerinin ve uygulamalarının ülkenin muasır medeniyet seviyesini yakalama yolculuğuna halen ışık tuttuğuna inanıyorum.