Bütçe görüşmelerinin finalini sonuna kadar takip ettim o gece. Tamamen tarafsız olmam mümkün olmamakla beraber, mümkün olduğunca objektif olarak ve de iş dünyamız köşesinin "yönetimi iyileştirme misyonu" çerçevesinde bir değerlendirme yapmaya çalıştım. Umarım faydalı olur. Sayın Deniz Baykal konuşma tarzı, diksiyon, beden dili yönünden iyi bir hatip. Ancak konuşmasını; her zaman olduğu gibi her cümlesini kendi grubunca alkışlanması gereken tarzda "polemik" yaparak sürdürdü. Muhteva olarak konuşmasında iş ve ekonomi dünyamız için pek önemli mesajlar yakalama imkânı bulamadım. Ülkenin siyaseten önemli bir lideri olarak "bir vizyon ortaya koyma"da pek başarılı sayılamazdı. Ancak konuşmasının "kim cumhurbaşkanı olamaz" temalı son bölümü, kim tarafından hazırlanmışsa, etkili bir tarzdı. Ancak bu etkili tarzı ülkenin daha önemli bir konusu için kullanabilirdi. Bunu yapmadı. Ancak genel hatları itibariyle ve "kibarlık seviyesi" yönünden fazla falsosu yoktu... Gelelim Sayın Tayyip Erdoğan'ın konuşmasına. AK Parti'nin başından beri "Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz, kişinin görünür rütbe-i aklı eserinde" temelinde sürdürdüğü genel politikaya uygun bir konuşmaydı. Ama beni en fazla heyecanlandıran bölümler "ülke vizyonu" olarak ortaya konulan rakamlardı. Bu ülkeyi 50'li yıllardan beri iş hayatının içinde olarak izleyen bir vatandaş olarak gerçekten etkilendim. 2013'e iki yüz milyar, 2023'e beş yüz milyar dolarlık ihracat hedefleyen bir anlayışı meclis kürsüsünden işitmekten çok etkilendim. Çünkü bizim nesil daha 1980'lerin başında 2.8 milyar dolar ihracat 3 milyar dolar ithalat yapan, içine kapanmış, birbirini ruhen, fikren, bedenen yiyip bitirmeye azmetmiş bir ülkenin çocuklarıydık. O yıllarda "9 milyar dolar" ihracat hedefi koyan rahmetli Özal'la alay edenlerdik. Ama Turgut Özal iş dünyamızı "vizyon"la tanıştıran adamdı. Ondan sonra ülkenin önü açılmıştı. Onun başlattığı ve üç sıfırlı enflasyonlara sebeb olacağını bile bile sürdürdüğü ulaşım, haberleşme ve enerji altyapı hamleleri işte şimdi meyvelerini verebilirdi, bunun için gereken vizyonu ortaya koyduğu için heyecanlandım, Sayın Tayyip Erdoğan'ı dinlerken. Ancak onun da Sayın Nurettin Sözen'le açtığı polemik canımı bayağı sıktı! O konu şöyle ortaya konabilirdi: "İstanbul'da bizden önce ve sonra herkes bir hizmet yarışında olmuştur. İstanbul'a katkıda bulunan bütün başkanları saygıyla anıyorum..." Çünkü ne olup bittiğini değerlendiren "halk"tır. Hatta şunu iddia ederim hep: "Halk en iyi değerlendiricidir." İkisi de hatip de... Sonuç olarak ülkenin geleceğine yön verme açısından Sayın Erdoğan'ın konuşması, Sayın Baykal'ın konuşmasından daha olumlu idi. Hatiplik yönünden Tayyip Bey de, Deniz Bey'den aşağı kalmaz zira... Şimdi gelelim bayram mesajımıza, lütfen bayram günü, büyük heyecanlarla kapımızı çalan minikleri, küçücük bir şekercikle başınızdan savmayınız, onlara bayram harçlığı olarak vereceğimiz bir "elli kuruş" gönüllerini çok ferahlatır. Tabiî "bir liraya" da itiraz etmezler. Ya da bir toptancıdan tanesini yirmi-yirmibeş kuruşa satın alabileceğiniz bir gofret, ya da çikolatacık ikram edin hiç olmazsa. On on beş yıl sonra, onlar da "bizim zamanımızın bayramları" diye anlatmaya başlarlarken sizin için güzel şeyler söylesinler istemez misiniz? Bayramınızı ve yeni yılınızı tebrik ederim...