Yazık, çok yazık!..

A -
A +

Yirmiyedi Mayıs'tan sonra da, Oniki Eylül'den sonra da bir Anayasa kondu bu milletin önüne. Ya kırk satır ya da kırk katır hesabı bu her iki tepeden inme Anayasa'yı da bu millet büyük bir çoğunlukla kabul etti. Çünkü devleti ne olursa olsun yıpratmamak sağduyusu bu milletin genlerinde yer etmiş olmalı. Bu Anayasalar çerçevesinde yapılan birçok seçimde de millet yine efendiliğini bozmadı. Büyük bir olgunlukla oyunu kullandı. Demokrasi oyununun bir gün gelip kendisini düze çıkaracağına yürekten inanmıştı. İhtilaller sonrasında gelişen olayları o milletin bir ferdi olarak yıllardır bendeniz de takip etmekteydim. Olup bitenin az çok farkında olarak yaşayıp geldik bugünlere. Geri planda birtakım iç ve dış kaynaklı birçok yönlendirmelerin varlığını hissettik ve bunu kendi aramızda dillendirdik. Ancak yine de aldığımız terbiye ne olursa olsun devlete zarar verecek her türlü davranıştan bizi alıkoymuştu. Tabii bunda çeşitli baskı ve sindirmelerin de rolü olmuştu. Ancak benim bugünlerde esas canımı acıtan, yıllarca samimiyetle desteklediğimiz hatta peşinden militanca koştuğumuz, 1960'lardan beri Türk siyaset sahnesinde yer alması için çırpındığımız birinin son günlerde düştüğü durumdur. Zamanında "Verdimse ben verdim"ini bile "hatasız kul olmaz" fehvasınca yutmaya, içimize sindirmeye, yeğeninin ve akrabalarının yanlışlarını ona kesinlikle bulaştırmamaya özen gösterdiğimiz kişinin, kendi yaptıkları ve millete zorla kabul ettirdikleri Anayasa'yı çiğneyenleri savunmaya kalkması içimde gerçekten onulmaz yaralar açmıştır. Hiç değilse köşesine çekilmeyi ve gönlümüzdeki yerini korumaya çalışsaydı. Yazık, çok yazık! Köşenin ismine uymayan bu yazı için beni hoş görmenizi dilerim. Ama iş dünyamız da kavanozda faaliyet göstermiyor...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.