Gencecik fidanların acısı herkes gibi bendenizin de yüreğini dağlıyor, hatta yazmak bile istemiyorum bugün. Allah cümlesine rahmet eylesin, analarına babalarına, hanımlarına, kardeşlerine ve tüm sevenlerine sabırlar versin. Ülkenin geleceğiyle ilgili önemli kararlar arefesinde olan Başbakanımıza ve diğer yetkililere kolaylıklar ve basiret versin. Ama yine de bu köşe misyonunu ifa etmek zorunda... Uzun yıllar önce, bir yurt dışı uçak seyahatinde yan yana olmuşuz Dr. Muhterem Köse Beyle. Belki de 15 yıl sonra bir telefon aldım kedisinden. Şu anda Altın Madencileri Derneğinin Genel Koordinatörlüğünü yapıyormuş. O üç saatlik yolculuktan aklımda kalan kibarlık ve zarafetiyle "Size ülkemizin madencilik faaliyetleriyle ilgili bir dosya göndersem kabul eder misiniz? Rahatsız etmiş olur muyum?" dedi. Sonra da özenle hazırlanmış, grafik ve rakamlarla desteklenmiş raporu gönderdi. Raporda dünyada ve Türkiye'de altın madenciliğinin ekonomik ve teknik durumu özetlenmiş. Türkiye 6500 ton muhtemel ve 600 ton işletilebilir altın rezervleriyle dünyada önemli ülkeler arasında görülüyor. Avrupa'da 2005 rakamlarına göre 6.1 ton/yıl altın üreten İsveç'ten sonra 5.1 ton/yıl ile Türkiye ikinci sırada. Ama potansiyel açısından Avrupa'nın birinci sırasında. Raporun en ilgi çekici yanı, altın madenciliğinin en büyük handikapı olarak gösterilen siyanürün durumu... Gazetelerin abartılı haberlerinden herkes gibi ben de siyanürün maden ocaklarında da kullanıldığı ve çevreyi kirlettiği endişesini taşıyordum. Ancak raporda siyanürün sadece rafinasyon safhasında kullanıldığı ve uygulanan kimyasal reaksiyonlar sonucu (Cn) siyanürün siyanata (CnO) dönüştüğü için ortamdaki siyanürün etkisinin 4550 kat azalmakta olduğu ifade edilmektedir. Neyse raporu ilgi ile okudum. Birkaç gün sonra sayın Dr. Muhterem Köse yeniden aradı, raporu inceleme fırsatı bulup bulmadığımı sordu. İncelediğimi, bu konuda kendilerine nasıl yardımcı olabileceğimi sorduğumda, yine aynı zarafetle "Bu size sadece bilgi sunmak içindi, sizden hiçbir talebimiz yok" dedi. Sonra oturup, ülkemde bizzat gezip gördüğüm ve içinde yaşadığım felaket derecesindeki fakirlik ve çaresizliğin azalmasında katkıda bulunabilecek böyle faaliyetlerin, sırf tiraj almak uğruna nasıl böyle çarpıtılabildiğine kafa yordum. Ekonomiyi düzeltmeden terörü nasıl halledeceğimizi düşündüm!.. Basının ne zaman bu ülkenin yararına bir yayın politikası izlemeye başlayacağını kestirmeye çalıştım. Açıkçası yaklaşık kırk yıldır idrak ettiğim bu yara yüreğimi yaktı, fidanların acısı daha bir büyüdü içimde. İşte bu yüzden acımı içime gömüp belki bu konuda bir katkım olur ümidiyle bu satırları paylaştım sizlerle. Bayramınızı şimdiden tebrik ederim...