Krizlerin en büyük faydası; değişimle baş etmenin büyük engeli olan "paradigmaların sorgulanabilirliğini sağlaması"dır derim... Bizim gençliğimizde Orta Doğu tarafına doğru bir göz atmak bile adamın "malum damga"yı yemesiyle sonuçlanırdı... Şimdi de bu anlayışta olanlar var olmakla birlikte çok azalmış durumdadırlar. Artık Türk iş adamı hiçbir engelle karşılaşmadan dünyanın her yeriyle alışveriş yapabilmektedir. İhracatın rutin bir işlem haline gelmesi şunun şurasında on-on beş yıllık meseledir. Şimdi iş dünyamızın önüne koyması gereken hedef, katma değeri yüksek markalaşmış mal ve hizmetler olmalıdır. Bunun ön şartı olan "Ülkenin tanınır olması" büyük ölçüde gerçekleşmiş durumdadır. Rahmetli Turgut Özal'dan sonra ülkenin tanınırlığına en büyük katkıyı Recep Tayyip Erdoğan ve ekibi yapmıştır. Bundan sonrası; Türk iş dünyasının farklı, faydalı, kaliteli, uygun fiyatlı ürünlere kafa yormasını, bunun için de şirket içi girişimcilik ruhunun teşvik edilmesini, Araştırma-Geliştirme (AR-GE) faaliyetlerine zaman, imkan ve mekan ayrılmasını, yıllardır beyinlerimizde yer eden "taklitçilik paradigması"nın cesaretle sökülüp atılmasını, "fasoncu ülke" intibasının yıkılmasını gerekli kılıyor... Önümüzde yepyeni bir dönem başlıyor deniliyor ya! "Köpüğü alınmış" mal ve hizmetlerin prim yapacağı günlere şimdiden hazırlanmak için bir "fikir jimnastiği" olsun istedim...