Bu şirin gazete ile ilk tanışmamız 1973 yılında oldu. O zamanlar posta ile gelirdi İzmir'e. İki üç günlük biriktirir öyle getirirdi postacı. Kurşun kalıp sistemiyle basılan o ilk Türkiye'nin tadı neyse bugün de aynı tat devam ediyor... Bu tespitten sonra müsaadenizle bir hatıramı paylaşmak istiyorum bugün 43. yıl münasebetiyle. Yine şu günlerde olduğu gibi Doğan Ağabeyin ve Miray Ablanın şımartılmış misafiri idik. Bacanağım Dr. Doğan Beyin oldukça geniş bir çevresi vardır. Bir gün yazlık komşularından bir beyefendiye bendenizi Türkiye Gazetesi yönetici ve yazarlarından olarak takdim ettiler. O zat bir aralık beni sakin bir köşeye çekti ve; "Bakınız Resul Bey, ben yaklaşık 30 yıldır Newyork'ta yaşıyorum. Oldukça başarılı bir keman sanatçısıyım. Ben de sizin gibi bir akrabamın yanında misafirim. Onlar sizin gazeteye aboneler. İlk zamanlar can sıkıntısından şöyle bir göz gezdirirdim gazetenize. Sonraları gerçekten dolu dolu bir muhtevaya ve gerçek anlamda samimî bir havaya sahip olduğunu, benim dinî açıdan birçok eksiğimi kısa zamanda giderdiğini hayretle gördüm. Şimdi size çok samimi bir tavsiyede bulunacağım. Ben Amerika'ya gitmeden önce Beyoğlu'nda bir sokak içinde minicik bir köfteci dükkânı vardı. Biz bütün sosyete bizim ölçülerimize göre salaş bir yer olan o köfteciye doluşurduk. Çünkü köftelerinin tadına doyulmazdı. Bu gelişimde o dükkânı aradım. Baktım eski dükkânın yerinde çok lüks ve şatafatlı bir köfteci vardı. Ama köftelerin tadı kaçmıştı. Eski tadı bilen bizler artık oraya gitmez olduk. Size tavsiyem işte bu tecrübeden mülhem olacak. Şimdi tirajınızın elli bin civarında olduğunu duydum. Gün gelir siz de çok büyük tirajlara ulaşırsınız. Ne olursunuz sloganınızda belirttiğiniz 'Huzur Veren Gazete' havasını ve tadını bozmayın. Size başarılar dilerim" demişti. Gazeteyi yeni mizanpajı ve elektronik habere adım atmasından sonra okuyucu olarak şöyle bir kokladım. Tadı ve lezzeti değişmemiş. Şükrettim...