Gerçeklerin cesaretle dillendirilemediği ortamlarda; ister aile, şirket isterse millet veya devlet olsun gelişme ve ilerleme mümkün olamıyor. Ancak gerçekleri bütün çıplaklığı ile söylemek de öyle kolay bir şey değil. Hatta bu durum atasözü olarak yer etmiş bizim kültürde: 'Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar...' Son zamanlarda memlekette bu hususta sevindirici gelişmelere şahit olmaktayız. Birçok konuda gerçekler konuşuldukça, çözüm önerileri de filizlenmeye başladı. Bendeniz köşemizin çerçevesinde bir görüşe bugün temas edeceğim... YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan birkaç gün önce üniversitelerimizle ilgili bir konuyu -bizim neslin yadırgayacağı tarzda- gündeme getirdi. Örnekler de verdi; domates tohumuna, aşılara milyonlarca dolar ödediğimizi, bunun can sıkıcı bir durum olduğunu söyledi. Verilen örnekler çok ileri gen teknolojileri ve tıbbî araştırmalarla mümkün olabilecek üretimler olmasına rağmen Sayın Özcan'ın bunları dillendirmesi önemli. Çünkü bu serzenişten sıkı çalışmayla bütün bunların bizde de mümkün olabileceği anlaşılıyor. Ancak Üniversitelerimizin genel durumlarına baktığımızda bilimsel araştırmalar konusunda yeterli olmadığımız hepimizin malumu. Bunun en önemli sebebi hâlâ üniversiteleri gençlere diploma veren kuruluşlar havasından çıkaramamış olmamız. Hedef bu olunca üniversite ile lise arasında bir fark görülmüyor. Hocalar ders anlatıyor, talebeler dinliyor sene sonunda imtihan ve herkes yoluna. Alan memnun satan memnun durumu idare edip gidiyoruz. Bu durumun çözülmesi o kadar kolay değil tabiî. Böyle bir köşe yazısından ahkâm kesmekle iş bitmiyor. Önce üniversitelerin fonksiyonları ile ilgili paradigmalarımızı sorgulamamız gerekiyor. Üniversiteleri 'oğlumuz yedek subay olsun, kızımız aç kalmasın' için var olan kuruluşlar olmaktan kurtarmalıyız. Çok köklü değişimler düşünmeliyiz. Mesela bütün üniversiteleri diğer şirketler gibi tamamen serbest bırakmalıyız, rekabeti sonuna kadar açmalıyız, araştırmada başarılı olanlar şirketlerden destek alarak, eğitimde başarılı olanlar sıraları pahalı satarak hayatlarını devam ettirebilmeli, bu standartları desteklemeyenler öğretim üyesi olamamalı, herkes kendi öğrencisini kendi seçmeli, üniversite mezunu olmakla askerliğin şekli değişmemeli... Nasıl, bu dediklerime ne kadar hazırız toplum olarak? Yine hayal kuruyor adamcağız demeyin, bu söylediklerim imrendiğimiz gelişmiş ülkelerin gerçekleri. Gerçekleri konuşacaktık ya!