Babanın dükkanından bahsetmiyorsun demiyor mu insanlar, emin olun bayağı bozulmaya başladım. Kafa patlatıyorum, olduğu kadar akademik birikimimi kullanıyorum çok güzel olduğuna bütün kalbimle inandığım yanlara "tık" yok, babamın dükkanı ses getiriyor. Hatta bazı şeyleri tekrar etmek bile prim yapabiliyor. Yarın ama önceliği konuşuyoruz. O zamanlarda da babam rahmetli gibi hesabını bilip ayağını yorganına göre uzatan, yarım şişe zeytinyağını peşin parayla almayı yeğleyen insanlar da vardı, ömrünün sonunu hesaplamayan, "harmanda", "üzümde", "ay başında", "haftaya" ödemek kaydıyla veresiye olarak ihtiyaçtan fazlasını alıp, israf edip sonunda sıkıntıya düşenler de vardı. Bugün de değişen bir şey yok. Sadece veresiyeciler sınıf atladılar hesapta. "Deftere yaz demek zilletin"den kurtuldular kredi kartlarıyla. Aynı şekilde "süslü püslü, allı pullu" kampanyalarda "mortgage" kredileriyle heves ve heyecanlarına kapılıp ayağını yorganının dışına uzatanlar global çapta inanılmaz sayılara ulaşınca al sana global kriz. "E, canım sen de, bu kafayla insanlık nereye varır. Ekonomiyi nasıl ayakta tutacaksın, yatırımı artırıp, istihdamı nasıl geliştirecek, işsizliği önleyeceksin, refahı nasıl yükselteceksin?" Bunlara itirazım yok. Ancak en akıllı uslu, tedbirli ve ihtiyacını ve hesabını çok iyi bilen tüketiciyi bile %10-15 oranında ihtiyaçtan fazla tüketmeye sevkeden kredi kartı sistemiyle ekonomi birgün gelir toslar. O günlere hazır iseniz mesele yok, hazır değilseniz, hatta insanları tüketime aşırı derecede tahrik ediyorsanız, sonunda koca koca bankaların sapır sapır döküldüklerini yaşarsınız. Sonra da "liberal ekonomi" ile hiç bağdaşmayan batık kurtarma operasyonlarına mecbur kalırsınız. Zaten babam rahmetli de aynısını yapardı. Yıl sonunda veresiye defterini iyice bir tarar. Borcunu ödeme ihtimali olanları yeni deftere aktarır, diğerlerini "Bunlar nasıl olsa bu borcu ödeyemezler, ben haklarımı helâl ettim öderlerse ne âlâ, ödemezlerse ne onlar üzülsün ne de ben sıkılayım" der. Eski defterleri talaşların arasına fırlatır atardı.