Bizler üniversite binalarının duvarlarında mermilerin sektiği dönemde üniversitede "Doktor Asistan"dık. Çalıştığımız kürsüde o zamanlar "Sağ" ve "Sol" tabir edilen her cins ve çeşitten fikriyata sahip öğretim elemanları ve çalışanlar vardı. Kürsü içinde her türlü fikri taşıyan kişiler saygı çerçevesi içinde her türlü tartışmayı yapardık. Birbirimizle ara sıra ailece de görüşürdük. Üniversite içinde öğretim üyeleri arasında da gerginlik olmasına rağmen çatışma olduğu görülmemişti. Her görüşten kişilerle özellikle bendeniz gayet rahat görüşürdüm. Çünkü o yıllarda Almanya'dan dönmüş, üniversitede her tülü görüşün (Almanlar için Hitler'i övmek hariç) rahatça tartışıldığı bir ortamda bulunmanın hazzını üç yıl boyunca yaşamıştım. Bölüm toplantılarında bilimsel bazda öyle sert tartışmalar olurdu ki, "Bu insanlar bir daha yüz yüze bakamaz!" derdim, toplantının sonunda kol kola girip akşama nereye takılacaklarının planlarını yaptıklarını gördükçe şaşırırdım! Ancak öğrenciler arası münasabetler bizde de onlarda da pek iyi sayılmazdı. Hayat tecrübesi ile desteklenmeyen ham bilgilerin ışığında yapılan tartışmalar çoğunlukla kavgayla sonuçlandığından, çeşitli görüşlere sahip öğrenciler arasında görüş alışverişinden ziyade kavga olurdu. Günde otuz kırk kişiye kadar varan ölümler can yakmaya başlamıştı. Sonra 12 Eylül askerî müdahalesi yaşandı. Sonrasında üniversitelere çekidüzen verme niyetiyle YÖK kuruldu. İşte ondan sonra öğrenci olayları duruldu. Ortaklık sakinleşti. Ama bu arada bence üniversitelerin temeline dinamit koyan bir şey daha oldu: "Öğretim üyeleri arasındaki tartışmalar da bitti, herkes kabuğuna çekildi!" İşte bu durum bilimsel gelişmenin temel taşı olan "tartışma" ortamını yok etti. Bir de "tepeden inme" talimatlarla kurulan yeni düzen üniversitelerin "ilmî seviye"sini daha da kötüleştirdi. Bilimsel kariyer yollarında bilgi yanında "ahbap-çavuş ilişkileri"nin de etkili olduğu bir ortama sebep olan YÖK düzeni, üniveristeleri daha bir "lise" daha bir "memur zihniyetli" hale getirdi. Bu durum bugüne kadar süregeldi, üniversiteler kendilerini yönetecek arkadaşlarını seçme hürriyetinden bile mahrum olarak YÖK'ün belirlediği müfredatı harfiyen uygulayan "kolejler" olarak devam edegeldiler. Yeni YÖK başkanının tayini bütün bunların düzeleceğine dair içimizde bir "umut" yeşertti. Çünkü üniversitelerimiz ve özellikle genç öğretim elemanları ve öğrenciler, önleri açıldığında büyük başarılar için bilenmiş durumdalar. Yeni YÖK başkanımızın; Türk iş dünyasının gelecekteki insan kaynağı ihtiyacını karşılamak üzere, üniversitelerimizi bilimsel ve mali özerkliğe kavuşturacak her türlü tedbiri almak ve düzenlemeleri yapmak için gereken gayreti göstereceği ümidiyle kendilerine başarılar diliyorum.