Aralık ayında AB'den müzakere tarihi alacak mıyız, almayacak mıyız; henüz belli değil. Ama tansiyon giderek yükseliyor. Türkçe tercümesi yapılmadığı için kimsenin tam olarak bilmediği; ancak basına ayrılıkçı dayatmalarıyla yansıyan ilerleme raporu, zihinlerde şüpheler uyandıra dursun; biz, toplum olarak AB'ye girmeye hazır mıyız? Kırık dökük dilimiz, terörle birlikte anılan dinimiz, taklide dayanan sanatımız, yeterince vakıf olmadığımız tarihi ve kültürel mirasımızla küresel rüzgarların önünde savrulup gitmeden ayaklarımızı yere sağlam basabilecek miyiz? Kimliğimize, tarihimize ve kültürümüze sahip çıkıp değerlerimizi Avrupa değerleriyle buluşturarak "var" olabilecek miyiz? Doğrusu endişe içindeyim. Nüfusumuzun çoğunluğu gençlerden oluşuyor. Özellikle gençlerin bu konularda bilgilendirilmesi ve eğitilmesi gerekiyor ama ne yazık ki onlar sorumsuz medya tarafından şarkıcılığa ve futbola yöneltilmiş durumdalar. Kolay kazanç ve sahte şöhret tutkusu hemen hepsini kıskıvrak bağlamış. Küresel rüzgarlara direnebilmek için birikim ve temelden yoksunlar. Üzülerek yaptığım tesbit bu. Büyükler: "AB'ye girmek çocuklarımızın geleceği için zorunlu" diyorlar. İyi de, çocukları niye hazırlamıyorlar? Bakın bakalım TV kanallarında AB ile ilgili olarak gençleri de içine alan veya gençlere yönelik bir tek tartışma programı var mı? (Üstelik bir süredir yapılan tartışmaları da eğlence programlarından ve dizilerden başını kaldırıp kaç kişi dinliyor?) *** Ne zaman bazı konularda dar boğaza girsem kitaplara dalarım. Bugünlerde yine böylesi bir dalış içindeyim. Elimde ünlü edebiyatçı, kültür ve fikir adamı merhum Nihat Sami Banarlı'nın ikinci baskısı yapılan Edebiyat Sohbetleri isimli kalın bir kitabı var. Gençlere okutulmasını gerekli gördüğüm bu kitapta bakınız Banarlı, haysiyetli millet olma konusunda neler diyor: "Milletlerin edebiyatları, ortak medeniyetlerin dilde, sanatta ve ideolojide iştiraki zaruri fikir, kültür ve estetik değerlerine yüz çeviremezler. Medeniyetler, kabul edildikleri ülkelerde, çok kere, dilleriyle, kelimeleriyle; fikirleri ve felsefeleriyle, edebi nevileri ve şekilleriyle birlikte girerler. Girdikleri yerlerden her medeniyette yaşayacak kudrete sahip birtakım dil, kültür ve sanat mirasları alırlar. Ancak, bu karşılıklı alış-verişler, hiçbir milleti kendi milli zevkinden, milli mizacından, milli ve tarihi değerlerinden, kısaca milliyetinden uzaklaştıramaz. Her millet kendi dil, kültür, sanat ve medeniyet tarihinin kendi zevkiyle işlenmiş miraslarını (bir soysuzlaşma felaketine uğramadığı müddetçe) muhafaza eder. Bunları muhafaza ettiği müddetçe de haysiyetli millet olma vasıflarını taşır." Bunlar, çıkar kaygılarının her şeyin üstüne çıktığı, maddiyatçılığın gözleri bağladığı günümüzde, üzerinde daha bir düşünülmesi gereken değerli görüşler... Hatırlatmakta fayda var.