Bugünlerde televizyon keyfiniz yerinde, biliyorum... Şarkıcı sunuculu, yemek tarifli, göbek atmalı eğlence programlarının yanı sıra sayısız diziler de ekranları kaplamış durumda. Günlük nevaleniz için nefes nefese koşturup, kesilen sularınız, bozuk yollarınız, ikide bir patlayan lağımlarınız için ortalığa çıkarak "Nerde bu devlet!" diye bir iki bağırdıktan sonra televizyon karşısındaki sedirinize çöküyor; o dizi senin, bu dizi benim, takip edeyim derken dünyayı unutuyorsunuz. Değil onu bunu düşünecek, başınızı kaşıyacak bile vaktiniz yok! Gerçi terör olayları, arada bir gösterilen Ortadoğudaki savaş ve deprem sahneleri, gözü yaşlı, perişan çocuk görüntüleri bağrınızı hun ediyor ama eğlence programlarının ardından diziler başladı mı, her şeyi unutuveriyorsunuz. Ne ilaç sanayiinde yapılan kur vurgunları, ne Amerikan İmparatorluğu kurma peşinde olan Bush ve ekibinin Ortadoğudaki çıkar hesapları, ne AB'ye uyum yasaları, ne de milletvekillerinin dokunulmazlığı umurunuzda! Bu kayıtsızlık kötü niyetinizden değil tabii ki... vaktiniz yok! Hangi oyuncu hangi dizideydi, hangi dizi hangi saatteydi... Bunları akılda tutmak kolay değil. Şimdi de bir garip şarkı yarışması çıktı; onun takibindesiniz. Kafanız haliyle karışık!.. Eskiden reklam aralarında kalkıyordunuz, ya bir iki işinizi yapıyordunuz, ya da yanınızdakilerle günlük meselelere dair bir iki laf ediyordunuz. Şimdi reklamlar bile nerdeyse diziye döndü!.. İster istemez takılıp kalıyorsunuz. Hem canım, gerçek hayat tatsız tuzsuz bir şey... Haberleri dinlemeye kalksanız bir sürü tatsız olay, cinayetler, intiharlar, yangınlar, depremler... Ayrıca, terör belası bütün dünyayı sarmış durumda. Her yerde çatışma, her yerde şiddet!.. Afrika'daki açların, Irak ve Filistin'de ateş altında olan halkların hali bizimkinden kat kat beter. Oturduğumuz yerde bir yiyip bin şükretmemiz gerekiyor, öyle değil mi? Kimsenin kötü durumda olmasını, şu iki günlük dünyada kimsenin acı çekmesini istemezsiniz ama elinizden ne gelir? Sade üzüntünün de bünyeye zararı var. Hem ekranlara çıkan doktorlar her hastalığın sebebi üzüntü ve strestir, eviniz yansa dert edinmeyin demiyorlar mı? Üstelik dizilerin oluşturduğu sanal alem size iyi geliyor. Bazı ukalalar arada bir ortaya çıkıp her ne demekse kendini bilmekten falan bahsediyorlar. Oysa sizin için en iyisi; kendinizi unutmak... Ne güzel, hem mahalleliyle bir araya geldiğinizde üzüntüleri konuşacağınıza, dedikodu yapacağınıza dizilerden bahsediyorsunuz. Kim, kiminle ne yapıyor, onunla ilgileniyorsunuz. Sinirleriniz de kendi kendine yatışmış oluyor, fena mı? Üstelik Seymen Ağa rolüyle (üstüne üstlük olağanüstü reklam desteğiyle) efsaneleştirilen Özcan Deniz'in varoşlardan yükselişi size baya moral veriyor. Sizin oğlan da maşallah pek yakışıklı. Sesi de çok güzel! Banyoya girdiğinde bir uzun hava patlatmaya görsün, mahallelinin yüreği güm güm atıyor. Ona da bir şans gülse, ne bileyim Unkapanı'ndan birilerinin dikkatini çekse... Vallahi ailece paçayı kurtarırsınız. Baksanıza Özcan Deniz ağabeysine BMW almış. Sizinki de size neler almaz!.. İnşaat işçiliğinden gelen İbo çoktan imparatorluğunu ilan etti. Sizinki de kimbilir pop kralı falan olur!.. Cola Turca reklamı yapanlar her ne demekse Amerikan rüyasından falan bahsediyorlar, bu da sizin Türkiye rüyanız işte!.. Ah siz sıradan vatandaşlar!.. Hayat okulunda arka sıralarda oturanlar!... Vallahi çok hoşsunuz!..