Dinlenmek için bir haftalığına gittiğim Urla'da gözlerimden rahatsızlandım. Kanlanma ve batma şikâyetlerim artınca diş doktoru olan ablamla birlikte yakındaki Urla Devlet Hastanesi'ne gittim. Sıra numarası almak için sabah yedide gitmek gerekiyormuş. Haliyle döndük. Kaldığım tesiste sivrisineklerden gece uyuyamadığımız için ertesi günü yediden önce kalkamadık. İstanbul'a döndüğümde doktoruma giderim dedim ama bu defa ablamın içi rahat etmedi. Öğleden sonra saat ikide bir kere daha şansımızı deneyelim dedik, hastaneye gittik. Muayene saat üçte bitiyormuş. Ablamın onca ricasına aldırış eden olmadı; "Muayene saat üçte biter. Bir dakika geçse biz kendi babamız için bile bir şey yapamayız" mazeretini aşamadık. Allah korusun o anda gözüm çıksa bu katılıkla kimsenin umurunda olmayacağı gerçeği beni müthiş bir güvensizlik ve umutsuzluk duygusuyla sarstı. O anda hasta psikolojisi içinde isyanları oynamama rağmen "Ben Sağlık Bakanlığına otuz beş sene hizmet ettim, üstelik idareciliğim sırasında benden yardım bekleyen hiçbir hastayı geri çevirmedim" diye üzülen ablamı geri dönmeye ikna edemedim. Hasta muayenelerinin bitimini bekledi. Sonra, göz doktoruna kendisinin de doktor olduğunu söyleyerek yardımcı olması için rica etti. Sağ olsun doktor ablamı kırmadı, gözlerimi muayene etti. Kirpik köklerinin iltihaplanmış olduğunu söyleyerek pomat ve damla verdi. Üzülerek de olsa nihayet işimizi halletmiştik ama hastaneden yüreğim soğumuş bir halde ayrılırken hastaların çoğu gibi "Allah hastanelere düşürmesin!" diye dua ettim. Anladığım kadarıyla hastanede katı bir disiplin anlayışı vardı. Sağlık ve öğretmenlik gibi insanla bire bir ilişkin alanlarda insan sorunları "insan sevgisi"ne dayanmayan katılıkla çözülemiyor . Ulusoy'un hostesi İzmir'den Ulusoy'un yeni işletmeye koyduğu Royal Class otobüsüyle çok rahat, güvenli ve keyifli bir yolculuk yaparak İstanbul'a döndük. Ulusoy'un hostesleri genelde iyi hizmet sunarlar. Ama bu yolculuğumda karşılaştığımız hostesin hepsinden farklı bir yönü vardı. Her şeyden önce güler yüzlüydü. İşini severek yaptığı her halinden belliydi. Sekiz saatlik yol boyunca beş dakika oturmadan müşterilere hizmet etmek için çırpındı durdu. Servis kabinine yakın oturduğum için yaptığı işteki titizliğini dikkatle gözlemledim. Adını, tahsil durumunu ve nereli olduğunu sordum. Adı Abdurrahman Kınık, lise mezunu ve Malatyalı. İşe gireli dört ay olmuş. Anlayacağınız, içi insan sevgisiyle dolu, saf bir Anadolu genci. Biraz durgunlaştığınızı hisseder hissetmez yüzünden eksik etmediği tebessümüyle hemen yanınıza gelip bir ihtiyacınız olup olmadığını soruyor. Bu sevecen haliyle bütün müşterilerin gönlünü fethetti. Benim de Urla Hastanesi'nde bozulan moralim düzeldi, soğuyan yüreğim ısındı; umutlarım tazelendi. Türkiye, Abdurrahman Kınık gibi yüreği insan sevgisiyle dolu, mesleğini severek yapan gençler sayesinde geleceğini sağlam temellere oturtacak. Ulusoy'u böyle bir elemana sahip olduğu için kutluyorum.