Baykal-Erdoğan buluşmasının düşündürdükleri

A -
A +

Seçimlerden hemen sonra CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, siyasette unuttuğumuz centilmenliğin güzel bir örneğini verdi; tek başına iktidar olan AKP'nin Genel Başkanı Tayyip Erdoğan'ı tebrik ziyaretinde bulundu. İlk defa muhalefetle iktidarın hasım olarak değil; birbirlerine saygılı iki rakip olarak bir araya geldiği, ortak paydalarda anlaşmaya vardığı bu buluşmanın fotoğrafı, Türkiye'de yeni bir dönem başladığının anlamlı göstergesiydi. Bu tablo, yalnızca gelecek adına umutlandırmakla kalmıyor; insanı, bütün korkularından sıyrılıp; kendi fikirlerine vurduğu zincirleri kırarak daha özgür, daha demokrat, daha makul ve objektif düşünmeğe zorluyor. Dolayısıyle, bazı okuyucuların gazete yazarlarına (öcü korkusu içinde): "Ya şeriat düzeni gelirse? Ya devlet içinde örgütlenirlerse?" diye kuruntular içeren fakslar çekmelerinin, bazılarının: "Karamanın koyunu, sonra çıkar oyunu" diye homurdanıp durmalarının, bazılarının da üzüntüden hastalanıp yorgan döşek yatmalarının alemi yok! Artık olgunlaşalım; yıllardır bu ülkeye kan kusturan hasımlıkları bir yana bırakalım. Şimdiye kadar yaptığımız şey "öteki"ni dışlamak, reddetmek, görmemezliğe gelmek için antidemokratik tavırlar takınmaktı. Sağcı-solcu gibi ideolojik hasımlıklar, Yılmaz-Çiller örneğinde olduğu gibi siyasi hasımlıklar, çıkar hesabına dayalı hasımlıklar, etnik körüklemelere dayanan hasımlıklar, mesleki hasımlıklar, kan davasına dayalı hasımlıklar, futbolda karşılıklı kafa göz yarmağa varan taraftar hasımlıkları vs... yıllardır Türkiye'yi yaşanmaz bir ülke haline getirmedi mi? Temelinde insan sevgisi ve saygısı olmayan hasımlar demokrasisi'nde tartışmalar her zaman kavgalara dönüşmedi mi; büyüklerini örnek alan gençler üniversite bahçelerini taşlı, sopalı savaş alanlarına çevirmedi mi? Hasımlıkların temel kökeni öteki'ni kabullenememek... Esas çağdışı tutum bu. Yeni dünya düzeninde toplumlar bile artık birbirlerini farklılıklarıyla kabul edip anlamağa ve diyalog kurmağa çalışıyorlar. Öteki, artık ne olduğuna göre değil, ne yaptığına göre algılanıyor. Şimdiye kadar çatışmalara, gerginliklere, mutsuzluklara sebep olarak gördüğümüz ötekiyle aramızdaki sorunu diyalog kurma, dahil etme gibi yöntemlerle çözmeğe çalışmak insana yaraşır en akılcı tutum. Kafalarındaki ve gönüllerindeki duvarları yıkamayanlara; kendilerini aşıp ileri adım atamayanlara, öteki'ni hep hayatımızı karartan bir hasım olarak kabullenmekte direnenlere Tunuslu tarih profesörü Muhammed Fantar'ın tarihi İstanbul Buluşması'nda söylediği şu sözleri bir kere daha hatırlatmakta fayda görüyorum: "Öteki, benden farklı kişi... İçinde biraz da ben varım. Ötekine kıyasla kendimi tanımlarım. Öteki varsa ben de varım. Öz kimlikle öteki arasında ilişki olduğu zaman harikalar doğar. Ötekiyle buluşmak manevi dünyamızın temellerini oluşturur. Benim zenginliğim, güvenliğim, ötekinin zenginliği, güvenliği varsa vardır. Ötekine karşı dikkatli olmazsam kendi kendimi mahvedebilirim."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.