Bilinmeyenler üzerinde tartışma

A -
A +

"Batı edebiyatlarına bakıyoruz; Shakespeare üzerinde pek çok doktora tezi yapılmış; bırakın İngiltere'deki üniversiteleri, pek çok dünya üniversitesitelerinde Shakespeare uzmanları var, Balzac üzerine de hakeza... Dönüyoruz kendi dünyamıza.. Ben bugüne gelinceye kadar Nazım Hikmet hakkında doyurucu nitelikte bir çalışma, özellikle akademik düzeyde bir inceleme, tahlil ve de doktora tezi yapıldığını hatırlamıyorum... Bırakın Nazım'ı, Nazım düzeyinde pek çok sanatçımızı akademik düzeyde irdeleyebilmiş değiliz. Ne Tevfik Fikret'i, ne Cenap Şehabettin'i, ne Ahmet Haşim'i, ne Yahya Kemal'i ne de ötekileri..." Bu sözler, arkadaşımız Mehmet Nuri Yardım'ın geçtiğimiz günlerde kendisiyle "Nazım Hikmet" üstüne yaptığı mülakat Türkiye Gazetesinde yayınlanan bir bilim adamına, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı Prof. Dr. İsmail Parlatır'a ait... Samimi olduğu kadar hazin bir akademik itiraf... Herhangi biri söylese inanmazsınız; ama alanında isim yapmış bir profesör söylediğinde durup düşünmek gerekir. Bu itiraf, bizim akademik dünyamızın gerçeklerini, bilim alanındaki sorumsuzluklarımızı, ihmallerimizi ortaya çıkarması açısından çok önemli. Ülkemiz okullarında Türk şair ve yazarlarının öğrencilere ilgi, sevgi ve merak aşılayarak öğretilemediklerini, halkın zaten bu konularda bir bilgisi olmadığını biliyorduk; ama üniversitelerin Türk Dili Ve Edebiyatı Bölümlerinde benzer ilgisizliğin söz konusu olduğunu bilmiyorduk doğrusu. Edebiyatımızın kalıcı eserler vermiş şahsiyetlerini akademik düzeyde incelemek, onları objektif bir bakış açısıyla değerlendirerek edebiyat tarihinde yerli yerine oturtmak için temel hazırlamak bu bölümlerin asli görevlerinden biri değil midir? Tevfik Fikret, Ahmet Haşim, Nazım Hikmet, Yahya Kemal; edebiyatımızın en önemli isimleri; adeta temel taşları. Bu büyük sanatkarlar üstünde şimdiye kadar akademik çalışmalar; incelemeler, araştırmalar, doktora tezleri yapılmaması ne demek? Bilimsel zaafiyet. Bugün ne İngiltere'de, ne dünyanın başka ülkelerinde Shakespeare'in değeri üzerinde tartışılmıyor. Çünkü büyük bir yazar olarak tarih içinde yerli yerine oturmuş. Bilimsel çalışmalarla bu temel oluşturulmuş. Bizde ise hâlâ "bilinmeyenler", daha doğrusu "bilinemeyenler" üstünde tartışmalar sürüp gidiyor.. Bir Tevfik Fikret'i, bir Nazım'ı herkes kendine göre değerlendiriyor. Edebiyat tarihleri bilimsel temele dayanmayan şahsi eğilim ve yorumlara göre yazılıyor. Bu sağlıksız ortamda diriler görmezlikten geliniyor, ölüler ise hâlâ muallakta. Entelektüel, kendi meşrebine göre bir sanatkarı seçip sırası geldiğinde onu bayraklaştırabiliyor. Oysa böyle mi olmalı? Üniversitede araştırma ve bilimsel çalışmaları engelleyici unsurların başında YÖK ve mali kaynak yetersizliğinin geldiği söyleniyor. Bunlar, aslında mazeret... Bana kalırsa eksik olan bilimsel merak ve gayret...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.