Lüks marketlerde özene bezene, seçe seçe alışveriş etmek her ne kadar büyük bir zevkse de insan, semt pazarlarından da kolay kolay vazgeçemiyor. Taze sebzelerin, meyvelerin ve salataların albenisi bir başka oluyor doğrusu. Onun için fırsat bulduğumda rastgeldiğim pazarlara (zamanım elveriyorsa) en azından şöyle bir uğrarım. Yalnız alışveriş etmekle kalmıyorsunuz, hem kafanızdaki düşünce yükünü hafifletiyorsunuz hem de stres atıyorsunuz. Hafta sonu da evime yakın semt pazarına gittim. Baharın gözdesi çilek olmalıydı ki, yer gök çilek doluydu. Çocukluğumuzun küçük, genelde ezik çileklerinin yanında abartılı büyüklükteki sert ve diri çilekler bütün al benisine rağmen insana güven vermiyordu. Malum, günümüzün sorunu ne yazık ki her yerde ve her şeyde güvensizlik... Çileklerin diriliği, kırmızılığı sizi çekiyor; içiniz gidiyor ama gönül rahatlığı ile alamıyorsunuz. Alsanız bile, tadını tuzunu bulamıyorsunuz... Tabii, eğer yanınızda eşiniz dostunuz varsa "Nerde o eski çilekler, nerde o tatlar?" muhabbeti yapmaktan geri kalmıyorsunuz... Neyse, sözü uzatmayayım. Pazarda o çilek mi daha doğal görünümlü, bu çilek mi diye tezgâhlar arasında dolanıp dururken birinin etiketinde şöyle bir yazıya rastladım: "No Hormon Çilek!" Eyvah! İngilizce pazarcının da diline düştü demek! Serde öğretmenlik var ya, durdum. Pazarcıya, "Hormonsuz" demek varken neden "No hormon" diye yazdığını sordum. Kalender ve biraz da pişkin bir edayla: "Amerika'ya uyalım dedik abla. Malum, geri kalmayalım!" demez mi? Bir iki şey söyleyeyim dedim, baktım başı kalabalık olduğu için beni dinleyecek halde değil, meramımı içime atarak geçip gittim. Anlayın artık, Türkçe'miz, ana dilimiz pazar tezgâhından bile çekilir hale gelmiş! Yakında etiketle domates yerine tomato, patates yerine potato, fasulye yerine bean, balık yerine fish görürseniz hiç şaşırmayın! Kimbilir, belki de görüyorsunuzdur. Öte yandan, yabancı dilde eğitim ana okullarına kadar inmiş. Bütün uyarılara rağmen yabancı dilde tedrisat sürüp gidiyor. Bakınız, İstanbul Teknik Üniversitesine bağlı Türk Musikisi Devlet Konservatuarında bile İngilizce dayatması öğrencileri perişan ediyor. Yazıyorsunuz, aldırış eden yok! Ne diyelim? İmdat mı?