2007 sıkıntılı geçecek diyorlardı. Ben, yine de olumlu şeyler düşünüyor, bardağın dolu tarafını görmeye çalışıyordum. Ama ocak ayı sıkıntılı geçti. Önce küresel ısınma sebebiyle baş gösteren kuraklık, keyfimizi kaçırdı. Hrant Dink'e suikast yüreğimizi yaraladı. Edebiyat âlimi Nihat Sami Banarlı'yı, Ahmet Kabaklı'yı, Uğur Mumcu'yu anışlar hüzün rüzgârları estirdi. Önce Mustafa Taşar'ın, ardından İsmail Cem'in ölümü yalnız siyaset dünyasını değil, hepimizi derinden sarstı... Verimli, donanımlı, birikimli insanlar kolay yetişmiyor. Onun için onların ölümü toplumda derin izler bırakıyor. Vatan gazetesindeki köşesinde Zülfü Livaneli, İsmail Cem için yazdığı duygusal yazısında Cem'e hitaben; "Sen hem nezaketinle, hem bilgeliğin ve insanlığınla, ağzının kıyısına kaçamak bir biçimde iliştirdiğin biraz utangaç gülüşünle, haddini bilmezler dünyasında bir nezaket timsali gibi dolaşıp durdun. Hem de bir ömür boyunca! Kırgınlıklarını biliyorum, üzüntülerini, hayal kırıklıklarını biliyorum. Ama merak etme, hiçbirini anlatmıyorum bunların. Çünkü sen gönül yıkmamak için bu sırları kendinle birlikte götürdün, bu yüzden bana da susmak düşer. Canını en çok yakanlara bile saldırmamak, hakaret etmemek ilkesini, izlenilmesi gereken bir miras gibi bıraktın" diyordu. Bu satırlar beni çok duygulandırdı; içimdeki hüzün tellerini titreştirdi. Doğu dünyasının kâmil insanları aldıkları terbiye gereği kırıcı, yıkıcı olmamak, gönül yıkmamak için kırgınlıklarını, dertlerini hep içlerine atarlar. Bu içe atışlar sonunda onları ya yalnızlık adasına sürükler, ya da hastalık pençesine düşürür. Sonra, bir hayal gibi süzülüp giderler dünyamızdan. Yapan, yaptığıyla; kıran, kırdığıyla kalır... Kul hakları zinciri sürer gider... Oysa, ne var şu ölümlü dünyada, şu güzel ülkemizde insanlar birbirlerine karşı saygı ve sevgi dolu olsalar; birbirlerini anlasalar; birbirleriyle konuşabilseler; gönül yıkıcı değil, gönül alıcı olabilseler, dertlerini anlatabilseler... Hâkim berikiler, sürekli ötekiler oluşturmasalar... Fikirler fikirleri beslese, akıl akılla zenginleşse, düşünceler düşünceleri genişletse... Hayaller birbirini tamamlasa... Sözler hançer olmasa, kabalıklar gönlü viran etmese... Bestekârlar, "Söyletme efendim, derunumda neler var..." türünde sözlerle dertlerini, sitemlerini sazlarına dökmese... Paylaşamadığımız ne var? Bu topraklar, bu ülke hepimizin. El birliğiyle çalışsak, hakça bölüşsek, gönül dergâhlarında buluşup yüreklerimizi birbirimize açsak... Diriler ihya, ölüler şad olsa... İnsanca yaşasak, insanca... Çok mu zor efendim, çok mu zor? İki film: Bu hafta gösterime giren Neşeli Ayaklar, çocuklarınızla birlikte seyredeceğiniz hoş, eğlenceli bir film. Başkalarının Hayatı, hangi sistemde olursa olsun, önce insan olmanın anlam ve önemini belirten mükemmel bir sinema şöleni. Kaçırmayın derim.