Bu bahar gerçekleştirdiğim Güneydoğu gezisinde çok kısa süreli de olsa görme fırsatı bulduğum yerlerden biri Diyarbakır'dı. Gaziantep için "Güneydoğu'nun Parisi'dir" derler. Hani Diyarbakır'ın da görünüşte ondan geri kalır yeri yok. Lüks mağazalar ve marketlerle dolu geniş, işlek caddeleri ve koca bloklarıyla modern ve hareketli bir şehir... Görünce şaşırıyorsunuz, onca acı olayların yaşandığı, terörün kol gezdiği şehir bu mu diye soruyorsunuz kendi kendinize... Kaldığım yerden spor sahalarına, yeni yapılmakta olan tenis kortlarına ve lüks apartmanlarına baktığımda bir an kendimi Ataköy'de sandım. Diyarbakır'ın bu gelişmiş halini gidenler söylerdi de inanmazdım. Devlet, tiyatrosuna kadar her türlü hizmeti getirmiş buraya. Anadolu kentinde olduğunuzu hissettiren şey, turist olduğunuzu hemen anlayan çocukların (anladığım kadarıyla çocuk sayısı bakımından da bereketli bir şehir) hemen etrafınızı çevirmeleri ve arka sokakların, ziyaret yerlerinin bakımsızlığı... Galiba belediye, hizmet götürmede biraz yetersiz kalıyor. Konuştuğum esnafın şikayeti işlerin durgun oluşu. Şehrin arka yüzünde yoksulluğun egemenliğini hissediyorsunuz. Bu, yalnız Diyarbakır'ın değil, Türkiye'nin genel sorunu. Edebiyatçı olup da Diyarbakır'ın yüz akı şairi Cahit Sıtkı Tarancı'nın şimdi müze haline getirilmiş evini görmemek mümkün mü? Zamanın darlığına rağmen rehberimden beni bu hüzün şairinin müzesine götürmesini rica ettim. Ulu Camii'ye yakın bir yerden daracık ve kalabalık bir sokağa saptık. Müze kapalıydı. Tatil günü olmasına rağmen müze görevlisi bizi geri çevirmedi. Burası geleneksel bir Diyarbakır eviydi. İnsan ihtiyaçlarına zamanına göre ileri bir medeniyet anlayışıyla cevap veren, insana saygılı eski Türk evlerinden bugünkü mimarların öğreneceği o kadar çok şey var ki... Mahzun gönüllerin şairi Cahit Sıtkı Tarancı'nın duvarlara asılı resimlerini seyredip, şiirlerini, mektuplarını okurken nasıl duygulandığımı, ezelden ebede akarken üretici olmanın, yaşanmışlığın izlerini bırakmanın ne kadar derin anlamlar taşıdığını anlatmağa kelimeler yetmez. Bugünkü modern havası, huzura muhtaç Diyarbakır şehri için temennilerimi o toprakların aziz şairinin ağzından diliyorum: Memleket isterim Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun; Kuşların, çiçeklerin diyarı olsun. Memleket isterim Ne başta dert ne gönülde hasret olsun; Kardeş kavgasına bir nihayet olsun. Memleket isterim Ne zengin, fakir; ne sen ben farkı olsun; Kış günü herkesin evi barkı olsun. Memleket isterim Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun; Olursa bir şikayet; ölümden olsun...