Dönüşüm

A -
A +

Bir ahbap günlük hayatın koşuşturmaları ve yorgunluğundan yakınırken dağınık saçlarını avuçlayıp arkasına atarak; "Aynalara bakmaktan korkuyorum" dedi. İrkildim. Aynalardan korkacak hale geldiğimizde yarı yarıya öz güvenimizi tüketmişiz demektir. Sahi, aynalara baktığınızda ne düşünürsünüz, ne görürsünüz? Her gün biraz daha belirginleşen kırışıklarla bedbin, sararmış bir yüz, her şeyi kara görmekten bakışları donuklaşmış, umuttan habersiz ışıltısız gözler mi? Geçmişin veya günün öfkesi, baskısı mıdır içinizi saran? Negatif bir enerj midir sizi kapsama alanına çeken? Eğer böyleyse; bu durum, günlük hayatınıza ve işinize de yansır. O zaman her şeyi olumsuz görür, kendiniz gibi her şeyi de daraltma hevesi içinde herkesi kırar geçirir; işinizden bir zevk duymaz, verim alamazsınız. Her şeyin doğrusunu ben bilirim inadıyla yüreklerdeki özgürlük duygusunu boğmanın, yasaklamaların peşine düşersiniz. Zulüm çağının, ehlileştirilememiş kapitalizm sürecinde, gittikçe zorlaşan hayat şartları iş ve aş kaygısıyla bencilleşen, otomatikleşen insanları, aynaya baktıklarında, genellikle buna benzer bir görüntüyle karşılaşıp, benzer davranışlar gösteriyorlar. Güzellik, hoşluk ve rahatlık vaad eden reklâmlar, birbiri ardınca açılan süper alışveriş merkezlerinin göz kamaştırıcı ışıltıları bir yalan olmaktan öteye gidemiyor. Yine bir reklâm filmindeki çocuk gözüyle bakınca gerçeği görmek mümkün: Kral çıplak! Sözün kısası; bir mutsuzluk ve çaresizlik bulutu ülke ve dünya insanının üzerinde yoğunlaşmış durumda. İnsanlar fesada düşmüş, her fırsatta ayrışıp birbirlerini ötekileştiriyorlar. Herkesin kendine göre yorumladığı demokrasi ve iyi niyetten yoksun bir özgürlük anlayışı da haliyle buna engel olamıyor. Anlaşılan o ki, ne kapitalizm, ne 68'lerde olduğu gibi devrim fedailerinin toplum ruhuna sarılarak ellerinde silah, bakışlarında sevgisizlik, yüreğinde nefret ve şiddetle getirmeye çalıştığı komünizm, kurtuluş için bir çare! Sadece maddeye dayanan hiçbir sistem insan bünyesine uygun değildir. Aslında, insanoğlunun elinde her derde deva bir güç var; adına sevgi diyoruz. Şimdiye kadar bu kelimeyi telaffuz etmeyen yok gibi. Ama kimse sevginin ne olduğunu, nasıl kullanılması gerektiğini bilmiyor. Onun çekim yasası gibi kâinatta var olan bir enerji olduğunun, herkesin tekâmül derecesine göre bu enerjiyi çektiğinin; bütün varlıkların içten ve dıştan birbirlerine sevgi enerjisiyle bağlandıklarının farkında değil. Eğitim sistemini eleştirir dururuz. Ezbercilikten ziyade, düşünmeyi öğretmenin asıl olduğunu söyleriz. Artık kişinin geçirmesi gereken dönüşüm için bu şart ama bunun yanında ısrarla öğretilmesi gereken şey şartsız sevgi... Bunun eğitimine aileden başlanılması, okulda geliştirilmesi gerekiyor. Elimizde umut olarak sadece bu var. Temelinde sevgi, vicdan, şefkat ve merhametin olduğu sistem insanoğlunun ihtiyaç duyduğu sistemdir. Bunun için de toplumsal mekanizmanın bu değerler etrafında yeniden kurulması gerekiyor. Tabii insanoğlu, artık yerlerde sürünen bilinçleri yükseltme gayretini gösterebilirse... Bir Kitap: KIZILDERİLİ KATLİAMI Bartolome de Las Casas tarafından 1542'de İspanya Prensi II. Philip'e ithafen yazılan Kızılderili Katliamı, Amerika kıtasının nasıl ele geçirildiğini, Eski Dünya'nın gözleri önüne sermiş çarpıcı bir tarihî eser. Tarih meraklılarına tavsiye ederim.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.