"Farklı olma" engeli forma mı?

A -
A +

Çiçeği burnunda Milli Eğitim Bakanımız Erkan Mumcu, bir televizyon programına çıkıp izleyicilerin sorularını cevaplandırmış. Ne yazık ki bu programı seyretme imkanım olmadı. Basında çıkan haberlere göre; en çarpıcı sorular sayın bakanın eşinden ve oğlundan gelmiş. Eşi şöyle bir soru sormuş: "Ben köy okullarında öğretmelik yaparken bakan olmana rağmen hiç torpil yapmadın. Bu tutumunu bundan sonra da herkes için sürdürecek misin?" Öte yandan, oğlu da önlük ve formaların öğrencileri boğduğunu söyleyerek serbest kıyafete ne zaman geçileceğini sormuş. Soruların evden gelişi biraz popülizm koktuğu için ilk anda hoşuma gitmedi ama daha demokratik düşünmeğe çalışınca "Neden olmasın?" dedim. Aslında benim dikkatimi çeken Mumcu'nun: "Kıyafet özellikle ergenlik çağındaki çocuklarımızın kişiliğinin gelişmesinde çok önemli bir etken. Serbest bırakılmasına taraftarım çünkü çok yararlı olacağına inanıyorum. Bugüne kadar hep zengin fakir ayırımını ortadan kaldırdığı için önlükten, formadan vazgeçilmediği söylendi. Bu ayrım, zaten sokakta var. Sorunları önlüğün altına gizleyerek çözemezsiniz. Bu konuyu çocuklarımızı mağdur etmeden, üzmeden nasıl çözeriz araştıracağız." sözlerinden anlaşılacağı gibi okullarda kıyafet serbestliğine taraftar oluşu. Özgürlük yanlısı olduğum için prensipte kıyafet serbestliğini kabul ediyorum. Bu konuda sayın Mumcu'nun nasıl bir araştırma yapacağını bilmiyorum ama bir eğitimci olarak (sorulmasa da) düşüncelerimi açıklamayı vicdani bir görev sayıyorum. Yaşadığımız sosyal gerçekler sebebiyle kıyafet serbestliğinin öncelikli bir mesele olmadığını; ilk adımda farklılığın kişilik donanımıyla, edinilen bilgiyi kullanış ve değerlere sahip çıkma biçimiyle, yetenek ve hünerlerin geliştirilmesiyle gerçekleştirilebileceğini düşünüyorum. Orta direğin çöküşüyle beraber insani değerlerin de zaafa uğradığı; zengin yoksul ayırımının kalın çizgilerle netleştiği bir ortamdayız. Sitelere country'lere çekilip de etraflarına kalın duvarlar ören; yoksulların sıkıntılarına ve sorunlarına duyarsız kalan zengin ve kaymak tabakanın çocukları da ister istemez o tepeden bakıcı, bencil ve cilalı dünyanın parçası oluyorlar. Çocuklar arasında hoş olmayan ama alışılmış: "Benim babam... Senin baban..." kıyaslamaları günümüzde daha derin boyutlara uzanıyor. Şimdi, teknoloji, medya ve sinema kanalıyla dayatılan Amerikan kültürüyle haşir neşir; cilası özenli ama içi boş olan; tüketim hırslısı, hoyrat ve gösteriş meraklısı gençlerin kıyafet serbestliği geldiğinde kendi aralarında başlatacakları kıyasıya marka yarışını; bu yarış sırasında birbirlerine ne kadar acımasız davranabileceklerini, markaya ulaşamayanların aşağılanışını; ruhta derin izler bırakan ezikliklerini, çaresizliklerini, gün yüzüne çıkamayan acılarını bir düşünün. Ben, düşünmek bile istemiyorum. Onun için ekonomik tedbirler almanın; milli gelirin hakça bölüşülmesini sağlamanın yanı sıra gerçek donanım, önce kafada ve içte başlamalıdır diyorum.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.