'Şakir Paşa Ailesi' son dönemde okuduğum kitaplar içinde en ilgi çekici olanlarından biriydi. Bu kitaba konu olan ressam Fahrünisa Zeyd, farklı ve eksantirik mizacı, dopdolu ve renkli yaşantısıyla beni o kadar etkiledi ki, keşke hayatta olsaydı da onu görebilseydim diye hayıflandım. Aynı duyguyu Ayşe Kulin'in yazmış olduğu "Füreya"adlı biyografik romanı okuduğum zaman da yaşadım. 1997 yılında hayata veda eden Füreya Koral, tıpkı kuzeni Fahrünisa Zeyd gibi sanatında çığır açmış, dünya çapında ün kazanmış bir seramikçimiz.. Sanatın her dalıyla ilgilenmeğe çalıştığım halde nedense seramik'i ihmal ettiğimi, bu konuda hemen hemen hiç bilgim olmadığını farkettim. Böylesi büyük sanatkarları hayattayken tanıyamamak gerçekten çok üzücü. Ayşe Kulin de karakteristik bir cumhuriyet kadını olan Füreya'ya hayran kalmış olacak ki, duygusal ve çekici bir uslupla kaleme aldığı eserinde hep onun tarafında olmuş. Füreya'nın Atatürk'ü yakından tanımak mutluluğuna eriştiği renkli, mücadeleli ve dolu dolu yaşamını okurken "sanat"ın insan hayatındaki yapıcı ve kurtarıcı rolünü bir kere daha anladım. Gerek Fahrünisa Zeyd, gerek Füreya, onca renkli ve hareketli yaşama rağmen gerçek doyumu ve mutluluğu sanat'ta bulan insanlar. Sanat, büyük emek isteyen bir olgu. Bu emeği şöyle dile getiriyor Füreya: "İnanın bana, ne gecem vardı, ne gündüzüm.. Gözüm bir yirmibeş, otuz yıl seramikten başka bir şey görmedi. Yalnızlığı da bu yüzden tercih ettim. Oysa, hiç kolay değildi bölüşememek, paylaşamamak hayatı. Aşkı hep vur-kaç yaşamak. Yine de beni öylesine doyurdu ki seramik... Çok acı duyarak yaptığım işler bile bana sonsuz mutluluk veriyordu. Sevdim seramiği. Sevdim, sevdim. Tutkuyla vuruldum, bağlandım ona." Füreya'nın en etkilendiğim vasıflarından biri memleketine olan bağlılığı. Seramiği Avrupa'da öğrenip orada ün yapmışken, orada kalması için ısrar edenlere verdiği cevap, bugün memleketten kaçış sendromları yaşayanlara ibret dersi verecek mahiyette: "Orası benim memleketim. Çini geleneğinin doğduğu, yeşerdiği ülke. Hamam kubbelerinin, cami ve saray duvarlarının, çeşmelerin, türbelerin çiniyle kaplandığı yer. Yurduma dönüp bu geleneği yeniden yeşertmek istiyorum. Sapsız üzüm gibi ortada kalmaktan bıktım. Kendi yerime, kendi toprağıma ait olmak istiyorum." Ve gönlümdeki hüzün tellerini tatlı bir sızıltıyla titreştiren, geçmiş yılların İstanbul'unu anlatan satırlar: "Biz İstanbul'lulardık, paralı ya da parasız. İyi yaşamasını seven ve bilen; kibar ve görgülü insanlardık. İstanbul, zenginine de, fakirine de lezzetine doyum olmayan balıklar, çıtır çıtır simitler, eşi görülmemiş bir mehtap, cıvıl cıvıl temmuz ayları, hüzünlü sonbaharlar ve pastırma yazları sunardı. Gönlü zengin olurdu İstanbul'lunun haliyle bunca güzellik içinde." İstanbul sevgisi ve havasıyla yoğrulmuş bu büyük sanatçıyı tanımayı, bugünkü karmaşadan kurtulup da dopdolu bir yaşam serüveni içinde hayat üzerinde bir kere daha düşünmeyi dilerseniz, Füreya'yı okuyun derim... ........ FAKS: 0212 351 54 02