Habercilik sorumluluğu

A -
A +

Marmara Grubu İnsan Hakları Patformu Başkanı Müjgan Suver, "Avrupa Birliği İçin Kadın Girişimi" sempozyumuyla ilgili yazım üzerine telefon açıp teşekkür etti. Yaptığımız kısa süreli sohbette medyanın habercilik anlayışından yakındı. Bazı yayın organlarında, bu çok geniş ufuklu ve son derece yararlı sempozyum hakkında bilgilendirici haber yerine sadece toplantı sırasında çanta çalınma olayına yer verilmesi başkanı son derece üzmüştü. "Biz sivil toplum örgütü olarak bunca fedakarlıkla çalışırken medyanın desteği bu şekilde mi olmalı?" diye sordu. Böyle olmamalıydı tabii. Aslında sempozyumda kamuyu ilgilendiren öylesine ilginç konular vardı ki, bunların gözardı edilip sansasyonel habere girişilmesi aslında habercinin ufkunun ne kadar dar, bilgi ve ilgisinin ne kadar kısır olduğunu gösteriyordu. Üstelik, sansasyonel olma uğruna okuyucuyu gerçek bilgiden yoksun bırakıyordu. Bu yazıya girişmeden önce gazeteleri şöyle bir gözden geçirdim. "Macaristan' da Operacı Skandalı" başlıklı bir haber dikkatimi çekti. Aynen şöyle diyordu: "Devlet Opera ve Bale Müdürü Remzi Buharalı ile Kültür Müdürü Musa Seyirci, Budapeşte'de iki hayat kadınıyla anlaşırken polise yakalandı. Elçilik araya girince serbest kaldılar." Böylesi bir haber, doğruluğu kanıtlanmadan verildiğinde bir insanın ömür boyu çabalayıp kazandığı kariyerini bir anda lekeler, iş hayatını tehlikeye atar. Evet, sansasyonel bir haber. Dikkat çekiyor. Ama ya doğru değilse? Kişinin zedelenen onuru ve kariyeri ne olacak? Gazeteci haberini hazırlarken bütün bunları düşündü mü? Olay iyice tahkik edildi mi, aslı astarı öğrenildi mi? Kaldı ki Devlet Opera ve Bale Genel Müdürü Remzi Buharalı, tanıdığım kadarıyla son derece centilmen ve oturmuş bir kişiliğe sahip genç bir yönetici. Üstelik görevinde de çok başarılı. Onun devrinde opera altın dönemlerinden birini yaşıyor. Böylesine başarılı olan ve saygın bir görevde bulunan bir insan neden gönlünü eğlendirmek için bu tür pespaye bir yol seçsin? Ben, haberi okuduğumda şahsen inanmadım ama üzüldüm. Sıradan bir okuyucu böylesi bir habere pekala inanabilir; bire bin katarak olayı bir diğerine aktarabilir. Perdeler yıkılıp haneler viran edilebilir.. Çamur at izi kalsın hesabı yani... O zaman nerde kaldı insan hakları? Yaşadığımız kriz yalnız siyasi değil, kültürel aynı zamanda. Her şeyden önce birbirimize saygıyı ve sevgiyi kaybetmişiz. Saygı ve sevgi olmayınca haliyle mesleki sorumluluk da olmuyor. Topluca toparlanmamız gerekiyor. Herkes, her kurum kendini yeniden gözden geçirmeli. Başta dördüncü kuvvet medya tabii. Gazetecinin birinci görevi halka doğru haber vermek, bilgilendirmek ve aydınlatmak... İnandırıcılığı şüpheli haberlerle kişileri karalamak, kişilik haklarını zedelemek, zan altında bırakmak, yargısız infazlara uğratmak değil.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.