Kadın ruhunu anlamak ve reklamcı yazarlık

A -
A +

Şimdi yeni bir moda çıktı. Bazı erkek yazarlar (aslında bu ayrım edebiyatta olmamalı) kadın ruhunu çok iyi anlatıyor diye öne sürülüyor. Bunlarla ilgili olarak büyük gazetelerde çarşaf çarşaf röportajlar yayınlanıyor, hemen ardından TV kanallarında programlar yapılıyor. Müstakbel okuyucu kitlesi peşin peşin etki altına alınmağa çalışılıyor. Kimlerin buna karar verdiğini bu mekanizmanın nasıl işlediğini bilmiyorum. Ama reklama dayalı zihniyetin bizi nerelere götürdüğünü anlamak bakımından ilginç bir durum. Aslında bir edebiyatçının bırakın kadını, erkeği bütün olarak insan ruhunu anlaması bunu anlatabilmesi iyi yazar olmasının doğal bir gerekliliği değil midir? Balzac'ın, Dostoyevsky'nin, Tolstoy'un, Hugo'nun "ölümsüzlüğü" bundan kaynaklanmıyor mu? Onlar bunu reklamın değil, sanatın gücüyle; bu uğurda çektikleri çileyle elde ettiler. Yeri geldiğinde kendi şartları içinde kadını da, erkeği de çok iyi anlattılar. Çok satmak ve popüler olmak uğruna ucuz yöntemlere başvurmadılar. Edebiyatta esas olan reklam değil, kalitedir. Bence bir yazar için en iyi reklam, kitabı (eğer tarafsız ve sağlıklı eleştiri ortamı yoksa) hiçbir etki altında kalmadan okuyucuların birbirlerine tavsiye etmeleridir. Edebiyatımız 68'li yıllardan beri sağ-sol zihniyetlerin baskısı altında olduğundan bütüncül olarak insanı anlatma bakımından sağlıklı bir gelişim kaydetmedi. Sanat, hiçbir ideolojik baskı ve şartlanmışlık olmadan özgür bir düşünce ve iradeyle gerçekleştirilmesi gereken bir olgudur. Bilgisayarların gittikçe öne çıktığı; sanal yalnızlıkların arttığı; başlıca özelliği hız ve değişim olan çağımızda kendini her an programlama ve yenileme çabasında olan insanın meçhul gelecekte kaybolmaması, var olabilmesi için edebiyata büyük bir görev düşüyor. Yarım bakış açılarından sıyrılarak geniş bir perspektifle daha önceki dönemlerde kazandığı, insanı insan yapan değerlerle insan bütünlüğünü yakalamak... İnsanın anlamının ve varlığının tehlikeye düştüğü böyle bir dönemde parası ve çevresi olan kimi yazarların "kadın ruhunu iyi anlatıyor" esprisiyle ortay çıkarılışlarını edebi kaygıdan uzak popülist bir eğilim olarak görüyorum. Sonra hangi kadın ruhu? Hangi kimlikte, hangi durumda, hangi bağlamda? Söz konusu edilen yazarlardan birinin iki kitabını okudum. Her iki kitapta da ele alınan tema, ağırlıklı olarak cinsellikti. İddia büyük olunca haliyle beklenti de büyük oluyor. Kitapları bitirdiğimde içim buruk kalakaldım. Hani yuvayı yapan dişi kuş yapıcılığı, hani merkezi kendi dışında olan ancak çevresindekileri mutlu ettiği sürece mutlu olan kadının fedakarlığı, hani doğanın anaç varlığının üretime katkısı? Bu sorular dolandı durdu kafamda.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.