Atalar, "Yuvayı yapan dişi kuştur" derler. Yaradılış itibariyle merkezi kendi dışında olan (tabii ki istisnalar kaideyi bozmaz), ancak birilerini mutlu ettiği zaman mutlu olan kadın, yaradılışının bu özelliğiyle yalnız yuvasının değil toplumun da dirlik ve düzenini sağlayan temel direğidir. Bir Kurtuluş Savaşı, kadınların özverisi olmadan kazanılabilir miydi? Kadınların katkılarından yoksun bir Cumhuriyet, sağlam temeller üzerine oturabilir miydi? Bırakın istisnai büyük değişim ve gelişmeleri, bir restoran bile kadınlar ayak atmadığı takdirde, başarıya ulaşmış; gözde ve makbul bir mekan haline gelebilir mi? Atatürk'ü büyük önder yapan vasıflarından biri, kadınların toplum hayatında ne kadar hayati işleve sahip olduklarını takdir edip onlara devrindeki bütün uluslardan ileri haklar sağlamasıydı. Kadınların bu hakları yeterince idrak edip etmemeleri, kullanıp kullanamamaları tartışmaya açık ayrı bir konu... Tartışılamayacak şey; 81.yılını kutladığımız Cumhuriyet'in ana temel direklerinden birinin kadınlar olduğudur. Kadınlar sahip çıktığı ve koruduğu sürece Cumhuriyet ilelebet devam edecektir. Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kuruluna bağlı olarak çalışan "Azınlık Hakları ve Kültürel Haklar" grubunun hazırladığı raporda Cumhuriyet'e ve Cumhuriyet ilkelerine ters düşen öneriler vardı. Büyük tartışmalara ve kırgınlığa sebep olan bu önerilere önce kadınların karşı duruş sergilemesi beklenirdi.. "Pozitif ayrımcılık, zina tartışmaları" gibi zaman zaman uç olaylarla alevlenen kadın hakları, kadının toplumdaki yeri, yönetimde ve karar mekanizmalarında kadın etkinliği tartışmalarında hissedilen kadın varlığı şimdilerde derin dünyasına çekilmiş gibi görünüyor. Yani başta parlamentodaki kadın milletvekilleri olmak üzere kadın cephesinde bir sessizlik hakim. Büyük şehirlerde çalışan kadınlar, alt yapı desteğinden mahrum olarak ev ve iş arasındaki çizgide bütün enerjilerini tüketirlerken, modern yaşamın göz kamaştırıcı dünyasının cazibesine kapılan genç kızlar, ülke sorunlarından çok moda, şarkıcı olmak, zengin bir koca bulup lüks hayat yaşamak, özgürlüklerin çılgınca tadını çıkarmak gibi hedeflere kilitleniyorlar. Kırsal kesimdeki kadınların ise hali her zamanki gibi ağır ve zor. Ev kadınlarına gelince... Onlar televizyon başında ve günlerde... Gündüz vakitlerinde TV kanallarının karşısında Seda Sayanlı, Gülben Ergenli programlarda efkar dağıtmaların ardından bir diziden diğer diziye koşturup duruyorlar. Bütün dünyaları dizi olduğu için haliyle kafa yordukları yegane konu da diziler ve kahramanları. Artık çay toplantılarında konuşulan konular bunlar... Yani anlayacağınız, kadınlar derin dünyada pasifleştirilmiş durumdalar. Ne doğru dürüst yönetime talip olan var, ne de karar mekanizmalarında ben de söz sahibi olmak istiyorum diyen var. Erkek profilli, akrep burçlu Türkiye ise, var gücüyle AB'ye kilitlenmiş. Ortalıkta demokrasi ve özgürlük adına ağzı olan konuşuyor. Ama kadınlar kendi derin dünyalarındalar. Suskun ve nemelazımcılar. Farkında mısınız?