Siyasete katılımda, kadın sorunlarını çözmede kadınların birlik ve dayanışma içinde olmadıklarını, seslerini duyuramadıklarını her fırsatta yazar dururum. Tandoğan ve Çağlayan mitinglerinde onların dayanışmalarına şahit olduktan sonra yanılmış olduğumu anladım. Sorumlulukları üzerlerinden atıp kendi dünyalarına çekilmemişlerdi. Ancak, iktidar partisine karşıtlığın ön plana çıktığı mitinglerde dış basında yer alan; Türkiye'nin iki kampa ayrıldığı şeklindeki yorumlar can sıkıcıydı. Türkiye, şimdiye kadar kamplaşmalardan çok çekti, çok zaman kaybetti. Bugün ateş çemberi arasında sıkışıp kalan ülkemizde toplum içinde barışın, hoşgörünün ve birliğin sağlanması için çok dikkatli ve hassas davranmak gerekiyor. Kadınlar anaç bir dişi kuş sorumluluğu içinde kartal kanatlarını toplumun bütünlüğü üzerine açarak, yalnız cumhuriyetin korunması için değil, ülkeyi tehlikeye sürükleyen iç ve dış kaynaklı bütün sorunların demokratik çözümleri için öncü olmalılar; çekişmelerden, ötekileştirmelerden kaçınmalılar. Bunun için de karşılıklı anlayış ve diyaloğun sürdürülmesi şart. Garaudy'nin dikkat çekici tesbitiyle; diyalog, ancak herkes başlangıçta başkasından öğreneceği bir şey olduğuna kesinlikle inandığı zaman gerçekleşir; herkes, diğer insanı, kendisinin tam anlamıyla insan olması için, kendisinde bulunmayan taraf olarak görüp buna kesinlikle inandığı zaman var olur. Ben, kadınların gücüne inanırım. Mitinglerde öne çıktıklarında ülkeyi sarstılar, siyaset arenasında fırtına estirdiler. Onların verdiği mesajlarla siyasiler şöyle bir silkindiler. Özeleştiriler başladı; bölük pörçük partiler ciddi ciddi birleşme gayretine girdiler. Demokratik bir açılım oldu; erken seçim kararı alındı, kadınların siyasete girme şansı arttı. Kotaların gündeme gelmesi de kuvvetle muhtemel. Ancak, bundan böyle sorunların çözümü meydanlar olmamalı. Geç kalmış bile olsam temennim şu; seçim barajı % 5'lere inmeli ki, her görüş, fikir ve talepler barajı aşabilen partiler kanalıyla mecliste temsil edilebilsin. Halk iradesi bütün çeşitlilikleri ve renkleriyle meclise yansısın. Tartışmalar, anlaşmalar, uzlaşmalar meclis çatısı altında gerçekleşsin. Herkes birbirini dinlesin, birbirinin fikrine saygı göstersin, birbirini anlamaya çalışsın. Toplum içinde birbirine kapalı, tehlikeli kamplaşmalar olmasın. Ayrımcılıklar için değil uzlaşmalar için herkes üzerine düşen fedakârlığı yapsın, sorumluluklarının gereğini yerine getirsin. Demokrasi, son zamanların yaygın tabiriyle; sözde değil, özde işlesin. Yoksa, mitingler tertipleyip sloganlar atmayı âdet edinmekle işler yürümez. Demokratik terbiye ve tavır hayat tarzımızın bir parçası olmalı. Paul Elauard'dan aşağıya aldığım mısraları aydınlık yarınlar için mücadele edenlere sunuyorum; Kardeş, birbirimizi görüyoruz biz Hiçbir zaman karartamayacakları Ve kıramayacakları Bir insani aynada Arkamızda korku ve kin ve ölüm Solduruyorlar hayal ettiğimiz mutluluğu Fakat önümüzde doğuda doğdu gün İçinde yaşadığımız an tutuyor güçlü ellerinde Filizlerini tasasız ve sınırsız bir hayatın Gece küçüldükçe küçülüyor Ve yansıtıyor yeryüzü lekesiz bir geleceği