Türk Edebiyatının usta şairlerinden biri olan Mustafa Necati Karaer'i kaybedeli altı yıl olmuş. Sessiz sedasız yapılan anma toplantısının kısacık haberini tarihi geçtikten sonra farkettim. Hayatın gaileleri ve şok gündemlerle öylesine boğulmuş haldeyiz ki, ardından derin izler bırakmış değerlerimiz için layık oldukları şekilde dört başı mamur anma toplantıları yapamıyoruz. Yazarlar Birliği, Yazarlar Sendikası, Şairler Derneği gibi kuruluşlar bu tür konularla ilgilenmezler mi? Sanatkarlarımıza gösterdiğimiz ilgisizlik ve vefasızlık aslında bizi moralman çökertiyor, zayıflatıyor. Şimdi merak ediyorum, kuruluşu için Kültür Bakanlığının destek verdiği edebiyat müzesinde Mustafa Necati Karaer de yerini alacak mı? Üniversitelerin Türk Dili ve Edebiyatı Bölümlerinde Karaer'in şiiri üzerine tez çalışmaları yapılacak mı? Karaer'le biz Laleli'de uzun yıllar aynı mahallede komşuyduk. Eşi Şükran Hanımı, oğulları Can ile Cem'i orda tanıdım. Kültürle haşir neşir, mazbut bir aileydiler. Hisar Dergisinde yazarken başlayan dostluğumuz Karaer'in ölümüne kadar devam etti. O, kimselere eyvallahı olmayan, içine kapanık, gizemli bir insandı. Ancak, kendisiyle konuşmağa başladığınız zaman dünyayı kucaklayan sıcak bir yüreği olduğunu anlardınız. Basın İlan Kurumunda kendisini her ziyaret ettiğimde uzun uzun şiirden konuşurduk. Şiir'e adanmış bir hayattı onun hayatı. Arayışları, umutları, umutsuzlukları, mutlulukları, kırgınlıkları, sevinçleri gerçek bir yaşam serüveni olmaktan öteye, şiirin doruğuna yapılan zorlu tırmanışlardı. Kendisini rüzgarların padişahı olarak ilan edip Samanyolu'na gitmek isteyen şairimizin "Samanyolu ve Şiir" isimli şiirinden aldığım mısralar, onun şiirle derin ülfetini daha iyi anlatır sanıyorum. "Çoban ateşleri çoktan sönmüş Ne çoban var ne çoban kızı, Samanyolu bir düş; Arada yıllardan bir uçurum Çaresiz, masal ülkelerinden Yeryüzüne dönüyorum: Bir tekne sularla haşir neşir Sen nerdesin şiir? İşte ikiye bölünmüş bir dünya Başka rüzgarlar, başka türküler, Ateşle oynuyor insangiller Düşen cemre falan değil suya Korkular, korkular, korkular... Artık baharlar gelmeyecek dünyamıza Bütün kapılar kilitli, O sihirli anahtarı çevir, Umudum bir sende kaldı şiir... Aslında şair Samanyolu'na gitti; bizim umutlarımız şiire kaldı.