2007 yılı, dünyayı ve ülkemizi sarsan tatsız olaylarla geçti. Yalnız düştüğü yeri yaktığı sanılan ateşler, gittikçe çoğalarak yangına dönüşmeye başlayınca, savrulan kıvılcımlar en vurdumduymaz yüreklerde bile bir endişe oluşturdu: "Nereye gidiyoruz?" Aslında büyük umutlarla girdiğimiz 2000 yılından beri bu soru gün geçtikçe genişleyen halkalar oluşturarak vicdanlara yayılmada. Birkaç gün önceden başlayan yeni yıl heyecanı, hediye alışverişleri, parti hazırlıkları, tebrikleşmeler, tatil kaçamakları ardından yılbaşı kutlamaları, eğlence çılgınlıkları oldu bitti. İşte yeni yılın ilk günündeyiz. Büyük bir ihtimalle duyulan ilk şey, yorgunluk ve ardından sanki olağanüstü beklentiler boşa çıkmış gibi garip bir boşluk, bir yavanlık... Kafamızı topladığımızda kendi kendimize sormamız gereken soru şu aslında: "Geçmiş yılda olan bitenlerden sonra kendi payıma ne ders aldım? Değişme, gelişme, olgunlaşma (haydi özetle bir kelimede toplayalım; tekâmül) yolunda bir adım atabildim mi?" Herkes, tek tek, kendini vicdanında sorguya çekmeyi alışkanlık haline getirmeden ve bu sorgulama neticesinde payına düşeni yapmadan evrensel barış ve kurtuluş için kalıcı çözümler üretilemez. 2007 yılı, bütün dünyada Mevlana yılı olarak kutlandı. Bu vesile ile dünyanın her yerinde olduğu gibi ülkemizde de çeşitli toplantılar ve etkinlikler yapıldı. Neticede Mevlana' yı tanıyıp mesajlarını tam olarak alabildik mi? Onun ırk, dil, din farkı gözetmeden insanlık âlemi olarak birlik ve beraberliği hedefleyen çağrılarına uyabildik mi? Neydi onun 700 yıl öncesinden gönderdiği, bugün insanlığın başına bela olan savaşları, kargaşayı kesecek önemli mesajı? İnsanları Ötekileştirmemek... Bunu özümüze mal edebildik mi? O ilmine, medeniyet seviyesine hayran olduğumuz batı âlemi, büyük bir ilgiyle seyrettikleri dönen semazenlerin ardındaki bu gerçeği algılayabildi mi? Ne gezer? 2007'de silahların gölgesinde, çıkarların batağında, binbir entrikayla sürekli ötekileştirilen insanların dipsiz kuyularda telef edilişine şahit olduk. İnsanlığı bu hale getiren küresel zulüm dalgasına merhamet, şefkat ve vicdanı temel alan insani boyut kazandırmak için gerekli gayreti gösterdik mi? İsterseniz bu soruyu bir başka şekilde soralım: "Vurdumduymazlıktan, nemelazımcılıktan sıyrılıp toplum içinde birbirimize dostane el uzatıp merhamet, sevgi, şefkat ve vicdan boyutlarıyla yaklaşabildik mi?" Haydi, yeni yılın ilk gününde lafı daha fazla uzatmayayım. Sağlıklı ve hayırlı yıllar efendim.