Her Allah'ın günü şok gündemlerle sarsılıp duran Türkiye'de dirilerin çekişip durması yetmiyormuş gibi bir de ölüler üzerinde kısır tartışmalar sürüp gidiyor. Yani, bu ülkede ne dirilere rahat var, ne de ölülere... Nazım Hikmet'in mezarı Türkiye'ye gelsin mi, gelmesin mi?.. Son günlerde birbirimize düştüğümüz konu bu. Durup dururken böyle bir konu neden gündeme geldi diye sorabilirsiniz. Efendim, 2002 yılı Nazım Hikmet'in 100. doğum yılı. Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı, şimdiden bir dizi kutlama hazırlıklarına girişmiş. Bu çerçeve içinde Kültür Bakanı İstemihan Talay, İçişleri Bakanı Sadettin Tantan'ın da onayını alarak 1951 yılında Türk vatandaşlığından çıkarılan Nazım Hikmet'in vatandaşlığa alınmasını isteyen bir kararname hazırlamış, meclise sunmuş. Başbakan Bülent Ecevit'in imzalamasına rağmen bazı MHP'li milletvekilleri kararnameye karşı çıkıyorlar. Bu topraklar, "Buraya gel, ne olursan ol buraya gel" diyen Mevlana'ların, kini düşman belleyen Yunus'ların toprağı... Üstelik ölüye saygı, insanlığımızın ve dinimizin gereği. Sanata ve sanatçıya saygımız da malum... Dolayısıyla, Nazım Hikmet'in vatandaşlığa iadesine ve mezarının Türkiye'ye getirilmesine temelde bir itirazımız yok ama demokratik bir olgunluk içinde buna karşı çıkanları da anlamamız gerekiyor. 70'li yılların nice hayatlar söndüren sağ-sol çatışmalarıyla geçen o cinnet günlerinde Nazım Hikmet, şiirlerindeki ustalıktan önce, ideolojik kimliği ve söylemleriyle komünizm isteyenlerin, çevresinde kenetlendiği bir sembol olmuştur. Komünizm, dünyada bitti ama bizim ülkemizde komünizm hülyaları bitmedi. Nazım'ın mezarının Türkiye'ye getirilişi yine onu putlaştırmaları, kamplaşmaları, dolayısıyla acı hatıraları gündeme getirecekse bu ülkeye de yazık olur, Nazım'a da... Küreselleşen dünya, artık herkesi değişime ve yenilenmeye zorluyor. Ne kadar umutsuz bir vaka olsalar da komünizm bir gün gerçekleşir umudunu taşıyanların artık bir noktada durup kendilerini mahkum ettikleri dar kalıplardan kurtarmaları gerekiyor. 70'li yılların komünizm rüyası, nice gencimizin hayatını karartarak, yüreklerde derin acılar bırakarak geçti, gitti. Nazım Hikmet, Türkçe'yi çok iyi kullanan, nefis mısralar yazan usta bir şair olarak gelsin, tarihi seyir içinde kendiliğinden edebiyat dünyasında hak ettiği yeri alsın. Ama ideolojik kimliğiyle putlaştırılmasın. Hele hele ayrılıkların, zıtlaşmaların, öfkelerin ve kavgaların ses bayrağı haline getirilmesin. Artık ölüleri rahat bırakalım... Bütün gücümüzle toplumsal barışı sağlayarak kalkınmaya ve çağa ayak uydurmağa bakalım.