Ölümsüzlük!..

A -
A +

Son yıllarda kültür ve sanat dünyasında yaprak dökümü yaşandı. Yerleri kolay kolay doldurulamayacak güzide canlar, birer birer sonsuzluk âlemine göçtüler. Onlar, cismani olarak aramızdan ayrıldılar ama eserleriyle ve fikirleriyle ortak hafızada ve vicdanda yaşamağa devam ediyorlar. Üç yıl önce kaybettiğimiz, gazetemiz yazarlarından gönül dostu, fikrinin namuslusu, şeyh-ül muharririn Ahmet Kabaklı Hoca, bu seçkin ve ölümsüz insanların başında geliyor. Bir yanda ömürleri öğüten bir zaman çarkı, öte yanda tamamlanmayan işler, bitmemiş sözler, burukluklar, her şeyin yolunda gittiğini görüp de gönül huzuru içinde şöyle geniş geniş "ohhh!" çekerek alınamayan derin soluklar, yorgunluklar... Hayat denen hülasa. Üstelik, her bir fani için ayrı yoruma muhtaç. Bütün cevvaliyetine rağmen aslında "çok yorgun olmalı" diye düşündüğüm Kabaklı Hoca, öncelikle idealist bir öğretmen olarak gençleri ve toplumu eğitmeğe, ilhamını zengin kültür hazinemizden alan faydalı eserler vermeğe, kalemini insanlığın hayrına kullanmağa adamış, gaflet zulmünü dağıtmak üzere aydınlatıcı olarak görevlendirilmiş bir candı. Neden geçmiş zaman kipini kullanıyorum ki? Sözümüze başlarken eser bırakanların "ölümsüzlük" tahtına yerleştiklerini ima etmedik mi? Bakınız Sevinç Çokum, Türk Edebiyatı dergisindeki yazısında bu "ölümsüzlük" algılayışını nasıl ifade ediyor: "Hocanın artık aramızda olmadığı düşüncesine hâlâ alışamadım. Bu yılki Ömer Seyfeddin Hikaye Yarışması ödül töreninde onun için merhum ifadesini kullanamadığımı belirttim. O kadar canlı ki... Bu canlılığı, benim onu tanıdığım kırksekiz yaşındaki halinden, her yere yetişen sesi, bakışı, dolu doluluğu ile gidişine kadar sürdü. Günlük hayatı, her insanın yaşaması gereken halleri yaşarken ince dikkatleriyle farklı bir dünyaya bakan Hocayı işte o canlılığı ile tanıdım; ölümü nasıl kondurabilirim ki?" Ben, bu canlılığı, "yaşıyor olma" halini somut bir şekilde vefakâr yeğeni Servet Kabaklı'yı her görüşümde ve Tercüman gazetesindeki yazılarını okuduğumda hissediyorum. Fiziki benzerliğinin yanı sıra aynı mert, dobra dobra söyleyiş ve yazış tarzı, inandığından taviz vermeyen üslup, aynı eda, aynı alp-eren tavrı... Servet, amcası kadar güleç değil. Dolu dolu, coşkulu delikanlı gülüşlerin yerine hüzün tortulu bakışlarıyla resmoluyor gönül tuvaline. Ben ona 'Ahmet Kabaklı'nın hüzünlü, derin çehresi' diyorum. Ne zaman o dost insanı özlesem, gazete bayiine yanaşıp: "Tercüman" diyorum. Ve hemen ekliyorum: "Ama halka ve olaylara Tercüman". Ve Servet'in yazısını zevkle okuyorum. Ölümsüzlüğün bir başka boyutunu yakaladığım için de ayrıca derin bir haz duyuyorum.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.