Öze dönüş

A -
A +

İsmi lazım değil, sol eğilimli bir köşe yazarı, gittiği Amerika'da farklı olanların bir arada yaşayabildikleri demokrat bir ortamla karşılaşınca onca hoşgörü geleneğimize, farklılara kucak açan Mevlana düşüncesiyle yoğrulmuş olmamıza rağmen neden aynı demokratik olgunluğu gösteremediğimizi soruyor. Oysa, cevabı belli değil mi? Geçmişle bağlarımızı koparıp geleneksel kültürümüzü günün haramilerine yağmalatmadık mı? Şablon fikirler dayatmacasıyla ortak hafızayı boşaltmadık mı? Devrim ihtirasları içinde halkı özünden soyutlamadık mı? "Bu millet adam olmaz" fetvalarıyla toplumu özgüvenden uzaklaştırmadık mı? Şimdi, durup düşünme, toparlanma ve "yeniden yapılanma" zamanıdır. Her an yenilenme aslında kainatın gerçeği. Kainatın özünü içinde taşıyan insanın da yenilenip durması yalnız zorunluluk gereği değil, yaradılışının icabı. Ama özünü kaybetmeden. İbret almak için ağaçlara şöyle bir bakalım, her güz planlı, programlı ve periyodik bir şekilde sararan yapraklarını dökerler. Yeni bir canlanışa geçmeden önce öz suyunu gövdesinde dolandırıp dururlar. Elbette budanma, ilaçlama gibi dış yardım da alırlar. Dozunda yapılan her yardım, onların özünü güçlendirir. İlkbaharda yeni bir heves ve coşkuyla canlanırlar, büyürler; çevreye ferahlık ve güzellik katarlar. Biz tefekkürden nasibini almamış insanlar, değişim (buna atılım ve yenilenme de diyebilirsiniz) adına eskiliklerden arınırken özsuyumuzu, yani bizi insan ve toplum olarak var eden değerleri de kurutuyoruz, çürümüş kütüklere dönüyoruz. Oysa, bizi ebediyete kadar yaşatacak çok zengin ve verimli bir kültürümüz, hazinelere değişilmeyecek değerlerimiz var. Ta onüçüncü asırda Mevlana'nın "Gel... Ne olursan ol, yine gel!" çağrısında simgeleşen demokratik olgunluğu, Yunus'un "Ben gelmedim dava için/Benim işim sevi" için dizelerinde dile getirdiği 'sevgi'yi, "Dünya benim rızkımdır/Halkı benim halkımdır" dizeleriyle hayat bulan "evrensel düşünce"yi: Şeyh Galip'in: "Hoşça bak zatına zübde-i alemsin sen" deyişiyle özetlenen insan gerçeğini yakalamışız. Hasılı, öylesine büyük ve evrensel bir kültüre ulaşmışız ki, insanın ve insanlığın bütün meselelerini çözmüş bunları toplumsal hafızaya ve vicdana yerleştirmişiz. Şimdi bize düşen görev bu hafızayı ve vicdanı diriltmek, yani öze dönmek; hayat suyunu toplumsal damarlarda dolaşır hale getirmek... İnsanımızı "kendini bilme" olgunluğuna eriştirmek... O zaman görün bizim nasıl güçlendiğimizi, nasıl şahlandığımızı... Ne farklıları kucaklıyor diye Amerika'nın demokrasisine imreniriz, ne ikide bir ayrılıklara düşeriz, ne açlık grevlerine gideriz, ne zulüm mekanizmasını işletiriz, ne de AB kapılarında acaba içeri alacaklar mı diye endişeden tir tir titreyerek bekleriz...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.