Ben, kolay kolay bir şeye gıpta etmem. Ama iş adamı Rahmi Koç'un, yelkenli ile yaptığı dünya turuna gıpta ettim doğrusu... Alabildiğine deniz, değişik ufuklarda seyir, ruhumun özlem duyduğu şeyler... Gönlümü her yelkenlinin, köpükleri yara yara ilerleyen geminin peşine takıp muhayyilemde sanal yolculuklar yapma merakım bu yüzden... Hani kabına sığmayan insanlar vardır ya, ben de herhalde onlardan biriyim. Yahya Kemal "Ruh, ufuksuz yaşamaz" der, ufuklara açılamıyorsam bile ufukların hayalini kurmadan yaşayamıyorum. Karmaşık insan yapısı işte!.. Şimdi merak ettiğim; Rahmi Koç'un bu seyahat sırasında ne gibi tecrübeler edindiği, neler yaşadığı, neler hissettiği... Basında çıkan haberlerden bunlarla ilgili ipuçları yakalayamadım. Belki ileride hatıralarını yazar, okurum. Gezisinin bitiminde NTV kanalında Mithat Bereket'in kendisiyle yaptığı röportajı da dinleyemedim. Yalnız, bir gazetede okuduğum satırlar dikkatimi çekti. Koç, 1960'lı yıllarda yine yelkenli ile dünya turu yapan Sadun Bora için şunları söylemiş: "Eğer o yıllarda gördüğü bazı adaları ucuz fiyata alsaydı, bugün mültimilyarder olurdu..." Bütün sermayeleri kelimeler olan biz hayal tacirleri ile iş adamı arasındaki görüş ve değerlendirme farkı buradan kaynaklanıyor herhalde. Onlar her şeye ekonomi ve kâr açısından bakıyorlar. Ben böyle bir tur yapmış olsaydım, belirsizliklerde görünen adalar için, acaba Ahmet Haşim'in kendine özgü üslubu ve özgün hayalleriyle anlattığı "O Belde" burası olabilir mi diye düşünürdüm. Ahmet Haşim, "O Belde"yi nasıl tarif etmiş, hatırlayalım; "O belde? Durur menatık-ı duşize-i tahayyülde; Mai bir akşam Eder üsünde daima aram; Eteklerinde deniz Döker ervaha bir sükun-ı menam... O belde Hangi bir kıta-yı muhayyelde? Hangi bir nehr-i dur ile mahdud? Bir yalan yer midir veya mevcud? Fakat bulunmayacak bir melaz-ı hülya mı? Bilmem... Yalnız Bildiğim sen ve ben ve mai deniz Ve bu akşam ki eyliyor tehziz Bende evtar-ı hüzn-ü ilhamı... (O yer, hayalin el değmemiş köşelerindedir. Üstünde sürekli olarak mavi bir akşam dinlenir. Eteklerinde deniz ruhlara bir ölüm sessizliği döker. O yer, hangi hayali kıtadadır; hangi uzun bir nehirle sınırlıdır? Bir yalan yer midir; veya gerçekten var mıdır? Yoksa erişilemeyecek bir hayal sığınağı mıdır? Bilmiyorum. Bildiğim; sen, ben ve mavi deniz. Ve bende ilhamın hüzün tellerini titreştiren bu akşam...) Bu mısralar belli belirsiz de olsa, acaba sayın Koç'un aklından geçmiş midir? Veya bu mısraların tarifine uygun bir adaya rastlamış mıdır? Benim merak ettiğim bu. Para, pul değil yani...