Sadece korkular mı?

A -
A +

14 Nisanda Ankara'da yapılan Cumhuriyet mitinginden anlaşıldığına göre; halkımız AB'ye ve Küreselleşmeye karşı. Bu karşıtlık popüler gazetelerin bazı yazarlarınca eleştiriye uğradı. Türk halkının hâlâ korkularını aşamamış olduğu gündeme getirildi. Karşıtlığa sebep sadece korkular mı? Sanmıyorum. Hatırlarsanız, Türkiye'nin AB'ye adaylığının söz konusu olduğu ilk zamanlarda siyasilerin olanca gayretlerinin yanı sıra, halkta da yoğun bir ilgi, destek ve heyecan vardı. Ancak, AB'nin sürekli dayatmaları, taviz üstüne taviz talepleri; başta papa olmak üzere kimilerince AB'nin bir Hıristiyan kulübü olduğunun telaffuzu, en son Almanya Başbakanı Merkel'in adaylık için 2050'lerden bahsedişi halkımızın gururunu incitti, AB'ye karşı ilgisini kesti. Yani; karşı olma hali korkudan değil; AB'nin esasen kendi korkularını aşamamış olduğundan, âşık usandıran nazlanmalarından, samimiyetsizliğinden, tepeden bakan tutumundan ve çifte standartlı politikalarından kaynaklanıyor. Küreselleşme karşıtlığına gelince... Yeni dünya düzeniyle dayatılan küreselleşmenin ne anlama geldiği, derin amacının ne olduğu hala tam olarak anlaşılmış değil. Tarifler ve yorumlar çeşitli. Kimilerine göre; eskiden bir arada olup da zamanla birbirinden kopan insanlığı ortak bir dil ve kültür etrafında yeniden birleştirmeyi amaçlayan ortak bir sistem. Kimi idealistlerin yorumuna göre; ortak paylaşım ve sosyal adalet temeline oturmuş ortak vicdanın ve yasaların hükümran olduğu; ayrımcılıkları, çatışmaları, yoksullukları bitirmeyi, üretimin olduğu kadar tüketimin de demokratikleşmesini amaçlayan bir süreç... Kimilerine göre; tarihin ve ideolojilerin bitişi... Sosyal liberalizm şemsiyesi altında dünyanın, malların ve iş gücünün serbest dolaşımının sağlandığı tek pazar haline getirilmesi projesi... Kimilerine göre; sömürgecilikten sonra ortaya çıkan yağmacılık... Hâsılı biz, anlasak da anlamasak da; kabul etsek de etmesek de, küreselleşme dediğimiz bu süreç işliyor... Ancak, biz sıradan insanların fark ettiği gerçek şu; kontrolü ve yönetimi elinde tutan uluslar arası şirketlerin; bir başka ifadeyle egemen güçlerin insani sorunları ve boyutu göz ardı ederek sadece sermayenin dolaşımına ağırlık vermeleri, kaynakları ele geçirme amacını gütmeleri... Çökertilen ahlak, ulus devletleri parçalama gayretleri, bitip tükenmeyen çıkar savaşları, özgürlük adına özgürlüğün kısıtlandığı; entrikalar, artan yoksulluklar, işsizlikler, Huntington'un o uğursuz medeniyetler çatışması tezini çağrıştıran olaylar, korkunun ve güvensizliğin egemen olduğu bir sömürü ve kölelik düzenine doğru gidiş... Meçhul ve karanlık bir geleceğe doğru gidişin oluşturduğu moral bozukluğu... En kötüsü de gemisini kurtaran kaptanların duyarsızlığı... Halkımızın karşı olduğu bunlar işte...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.