Yılmaz Erdoğan'ın hazırladığı Vizontele-Tuuba filmi için o ne müthiş reklam kampanyasıydı öyle!.. Nerdeyse filmi yazmayan köşe, konu olarak ele almayan TV programı kalmadı diyeceğim. Çarşaf gibi röportajlar da cabası tabii... Medyadaki birilerini ısrarla öne çıkaran bu ahbap-çavuş düzenini, karşılıklı çıkar ilişkilerini anlamak mümkün değil. Nedense bu abartılı reklamlar bende ters etki yapıyor; söz konusu olan şeyle ilgimi kesiyor. Bu yüzden onca sinema düşkünlüğüme rağmen Vizontele-Tuuba'ya gitmedim. Daha sonra gider miyim, bilmiyorum. *** Film, özellikle popüler kültüre destek veren büyük gazetelerin yazarları arasında bir sol nostalji havası estirdi. Filmde kullanılan sol içerikli afişleri "neydi o güzel günler!" özlemi içinde toplayanlar mı, "Bir zamanlar nasıl da dayanışma içinde olan bizdik!" diyerek ağlamaklı yazılar döşenenler mi, özeleştiri çabasına girenler mi... ne ararsanız hepsi bir anda su yüzüne çıkıverdi. Karşıt fikirlerin demokratik bir ortamda tartışılıp toplumu ileri götürme yönünde sağlıklı bir rol oynayamadığı, şimdi dağıldığı söylenen 'biz'in 'öteki'ne duyduğu nefret ve öfkenin gençliği birbirine kırdırdığı, şiddetin hüküm sürdüğü o yıllar aslında Türkiye'nin cinnet yıllarıydı. *** İnsani değerlerin har vurup harman savrulduğu, hâlâ savaş yıkımlarının yaşandığı, toplumsal dengelerin altüst olduğu, açlık ve sefaletin çığ gibi büyüdüğü, barış umutlarının yine bir başka bahara kaldığı günümüz dünyasında da entelektüellerin çaresizliği ve şaşkınlığı içler acısı... Onun için her birinin bir şeylere tutunmaya çalışmalarını, kaybedilen değerleri geçmişin dehlizlerinde arama hamlelerini, bir yerlere, bir şeylere sığınma ihtiyaçlarını, insan haysiyetini yaralayıcı boyutlarda yaşanan bu "Kullan, at!" devrinde nostaljik takılmalarını hoşgörüyle karşılıyorum. Tüm arayışları, iyiye, güzele ve doğruya hasretliğin deruni çırpınışlarını hüzünle izliyorum. Ama özlenen insanca, adil ve barışçı dünyaya ulaşmak için artık modası ve hükmü geçen eski sol söylemlerden, şablonlardan, kamplaşmalardan ciddi ciddi medet ummaları, yetmişli yılların birçok gencin hayatını söndüren kavgacı ortamlarına duyulan özlemi anlamakta güçlük çekiyorum. *** Teknolojinin akıl almaz boyutlarda ilerlemesi, modernlik ötesine geçişler, bilimsel gelişmelerin ürkütücü boyutları, klasik anlamda insanın var olup olmayacağı tartışmaları meçhul bir gelecek kaygılarını da beraberinde getiriyor. Bunlarla baş edebilmek için daha başka söylemler ve çözümler üretmek gerekiyor. Artık beyninin sağ ve sol yarımküreleri birleşmiş; yüreği toplumun bütününe açık "bütüncül insan"a ihtiyaç var. Eski zaman solculuğunda ısrar edenler, bilgi'nin sermayenin, 'robot'ların emeğin yerini aldığı yeni dünya düzenini, değişen dünyanın dinamiklerini ve hayat tarzlarını dikkate alarak kendilerini yenilemek zorundalar. Çağ, artık beynine güvenenlerin, bilgiye ulaşanların çağıdır; tüm klasik kalıpları, sağ-sol darboğazlarında sıkışıp kalmayı aşma zamanıdır.