Hasta ve yalnız olup evde bakılmak mı istiyorsunuz, özürlü çocuğunuzun eğitimi ve sosyal hayata uyum sağlamasını mı istiyorsunuz, ücretsiz sağlık kont-rolünden geçmek mi istiyorsunuz, yiyeceğe ve yakıta ihtiyacınız mı var, seyahate çıkarken bakıma muhtaç yaşlı ebeveynlerinizi beş-on günlüğüne güvenilir bir yere mi bırakmak istiyorsunuz; acil yardıma mı ihtiyacınız var, sanat ve meslek kurslarına mı katılmak istiyorsunuz; daha bunun gibi pek çok hayati meselelerinizde ve sosyal ihtiyaçlarınızın karşılanmasında 7'den 77'ye, 365 gün, 24 saat hizmet veren belediyelere başvurabilirsiniz. Geçtiğimiz cumartesi günü AK Parti İl Başkanlığının davetlisi olarak katıldığım toplantıda "Sosyal Belediyecilik" uygulaması anlatılırken, belediyelerin o zamana kadar bilmediğim bütün hizmetlerini kapsamlı olarak, uzun bir konuşma yapan; İstanbul'un vicdan ve sevgiyle yönetildiğini iddia eden Topbaş'ın ağzından öğrendim. Gerek il başkanı Aziz Babuşçu'nun, gerek Kadir Topbaş'ın belediye yönetimi anlayışının temeli olarak telaffuz ettikleri "kimsesizlerin kimsesi olmak" sloganı, içimi titreten bir sözdü. Bu, akla gelen gelmeyen ne türlü derdiniz varsa, tek dostunuz belediyelerdir anlamına geliyor ve telaffuz edenlere büyük bir vicdani sorumluluk yüklüyor. Halkla aradaki sınırların kaldırıldığı; insan'ın merkez tutulduğu böyle bir belediyecilik anlayışında vatandaşın hizmeti takibi, güven duygusu içinde yararlanması; ayrıca ihtiyaç sahiplerinin yeni tekliflerle başvurularda bulunması hizmetlerin yerleşmesi ve geliştirilmesi açısından önemli. Sayın Kadir Topbaş, dünyada artık şehirlerin birbiriyle yarıştığını; İstanbul'un da sayılı dünya kentlerinden biri olduğunu söylüyor. Benim de kendilerine daha önceki yazılarımdan birinde de bahsettiğim gibi bir teklifim olacak; Yazar Evleri... Yazar Evleri olmayan bir dünya kenti olabilir mi? Medya tarafından pompalanan birkaç isim dışında ömürlerini yazmakla tüketen, destekten ilgiden yoksun nice kıymetli yazar var? Nice "kimsesiz" yazar... Onların kimsesi olmayı düşünmüyor musunuz?