Spora ve turizme desteğini memnuniyetle karşıladığım Başbakan Erdoğan'a söylemek istediğim şeyler var. Onun için bugün köşemi (tek taraflı da olsa) kendisiyle sohbete ayırıyorum. Sayın Tayyip Bey, konuşmalarınızda sık sık insanları üretim yapmağa teşvik eden sözler söylüyorsunuz. Tabii ki üretmeyen bir toplumun ekonomik bakımdan kalkınması ve ilerlemesi de mümkün değildir. Kelimelerden, düşüncelerden ve hayallerden başka sermayesi olmayan yazar takımı (hikâyeciler, romancılar ve şairler) okumayan bir toplumda (onca çileye rağmen) ömür boyu üretmekten hiç geri kalmadı. Gerçi bazıları kâh hakim olan popüler kültürün kuyruğuna takılarak, kâh medya içindeki ahbap-çavuş ilişkilerinden, kâh reklam kampanyalarından faydalanarak gündemde olmağa çalışıyorlar ama benim söz konusu ettiğim yazar takımı bu yollara başvurmayanlar.. Kolay kolay eserlerini basacak yayınevleri bulamayanlar... Bulduklarında para almakta zorlananlar, görmezlikten gelinenler... Aslına bakarsanız okumayan bir toplum olduğumuz için normal seyir içinde yayın piyasası da hiç parlak bir dönem yaşamadı. Haliyle yazarların da yüzü gülmedi. Kimi küsüp bir kenara çekildi, kimi 'ülkenin zencileri' olarak ezile ezile (sandıklarda biriktirmek üzere) yazmağa devam etti. Dünya çapında eserler üretemediğimizden bahsediliyor. Doğrudur. Atalar, "marifet, iltifata tabidir" derler. Yaptıkları işin hâlâ bir meslek sayılmadığı bir ülkede iltifat ve teşvik görmeyen, desteklenmeyen, ufuklarını açma imkanları bulamayan sanatkârlar nasıl büyük eserler üretsinler? Şimdiye kadar devletlülerden hiçbiri şu sanatkârların, yazarların, yayıncıların hali nicedir diye kaygı duymadı. Her gelen, iş adamlarıyla kol kola girdi; onların davetlerine icabet etti, sofralarına oturdu. Hiçbiri bir sanatkârla; yazar veya şairle dostluğunu, yakınlığını gündeme getirmedi. Buna siz de dahilsiniz. Hakkınızı yemek istemiyorum, halktan, yoksullardan yana olduğunuzu her zaman ortaya koyuyor, fukara sofralarına tevazu ile oturuyorsunuz. Ama ben, bir yazarın veya şairin mütevazı sofrasına da oturmanızı beklerdim doğrusu. Bir zamanlar Başbakanlığı döneminde Mesut Yılmaz, Yaşar Kemal için "Dostum Yaşar Kemal" diye bahsetmişti. Hepimiz çok şaşırmıştık. Bu, gönül almak için söylenen bir söz müydü; yoksa gerçekten dostlar mıydı bilmiyorum ama moral vericiydi. Keşke bütün devletlüler şu veya bu sebeple kültür ve sanattan yana olduklarını, kültür ve sanat adamlarına değer verdiklerini izhar etseler... Bu, kimsenin aksini iddia edemeyeceği bir gerçektir; bir yönetimin başarısı kültür ve sanat alanında başarıyla doğru orantılıdır. Hep ekonomi gündemde olduğu için hükümetin kültür ve sanat politikası hakkında şahsen yeterli bilgiye sahip değilim. Bunu zaman zaman yazılarımda da belirtiyorum. Ama bir Allah'ın kulu çıkıp da bilgi vermek sorumluluğunu ve gereğini duymuyor. Bazılarına hoş gelmeyen bir şey yazdığınızda "keşke bizden bilgi isteseydiniz" diye telefon açılıyor veya mesaj çekiliyor. Ama başvurduğunuzda kimseye ulaşmanız mümkün değil. Bu, hep böyle olmuştur; daha önce tanıdıklarınız bile devlet katına yükseldiler mi "Olimpos"a çıkmış gibi ulaşılmaz oluyorlar. Şiiri sevdiğinizi biliyorum. Şiiri seven, sanatın bütününe de yakınlık duyuyor demektir. Neticede diyeceğim; bu duyarlılığınızı edebiyat, kültür ve sanat dünyasına vereceğiniz destekle de açığa vurun. Vurun ki, bu ülkenin gerçek sanatkârları 'zenci yalnızlığı' içinde olmasınlar...