Tolstoy'un dünyasından

A -
A +

Bana seçimlerle ilgilenip ilgilenmediğimi soruyorlar. Tabii ki gazetelerden takip ediyor, ilgi çekici açık oturumları, televizyon kanallarında verilen miting konuşmalarını dinliyorum. Ne yazık ki dozu gittikçe artan eleştiriler, karşılıklı suçlamalar, karalamalar umutlarımı değil, umutsuzluklarımı arttırıyor. Hâlbuki aradığım; yeni fikirler, aydınlık ufuk sinyalleri, ülkenin esenlik ve refahı projelerinde sağlıklı yarışma; birlik, bütünlük ve kardeşlik mesajları... Ama yok! Haliyle kitaplarıma, notlarıma dönüyorum. Rusya'nın devrim öncesi büyük yazarlarından Tolstoy'un dünyasını, ilk gençlik yıllarımda tuttuğum notları gözden geçirerek yeniden anlamaya çalışıyorum. Aristokrat bir aileye mensup olduğu halde burjuvaların gösteriş düşkünlüğünden, yalan ve riya üzerine kurulu yaşantılarından son derece rahatsızlık duyan, yoksulluk ve mahrumiyet içinde olan halkın yanında olmaya çalışan: "Kötülüğün temeli mal mülktür. Mülk, başkalarının emeğinin zevkini çıkarmaktan başka bir şey değildir" diyerek servetini köylülere dağıtmaya çalışan yazarın ülkesi ve insanlığın selameti adına çektiği çileler ve ruh çalkantıları bana hiç yabancı gelmiyor. İçinde bulunduğu düzene objektif tavırla baktığında uygarlığın gelişmediğine, en köklü, en gerçek değerlerin yok olup gittiğine hükmettiğinde; aristokratların merhametinin, yardımseverliğinin, salon dindarlığının, salon adamlarının insan sevgisinin, özgürlük söylemlerinin yalan olduğunu anladığında duyduğu hüzün ve kaygı bütün zamanların vicdan sahiplerinin adeta ortak duygu ve şikayetlerini yansıtıyor. Bireycilik üzerine kurulu dünya görüşü, ben merkezli çıkarcılık anlayışı Tolstoy'a ters düşmektedir. Ona göre insana mutluluk veren gerçek hayat, bencilliği bırakmaktır. İnsanlık aşkıyla yaşayan kişinin, kendi iyiliği insanlığın iyiliğidir, kendi hayatı insanlığın hayatıdır. Yani, esas olan insan sevgisidir. Daha geniş kapsamlı bir ifadeyle aşktır. Peki, bu aşka nasıl ulaşabilirdi insan? Sevmeyi öğrendiği; asıl amacın kendi kendisi olmadığını anladığı zaman... Tolstoy, Hayat Üzerine isimli eserinde(şüphesiz evrenselliği içeren) bu aşkı şöyle açıklar: "Aşk, insanın mantıklı olan tek işidir; aşk, en mantıklı, en ışıklı ruh halidir. Biricik ihtiyacı akıl güneşini hiçbir şeyin kendisinden gizlememesidir, yalnız bu geliştirir onu... Aşk, gerçek zenginlik, en üstün zenginliktir; hayatın bütün zıtlıklarını çözer; ölüm dehşetini silmekle kalmaz, insanı kendini başkaları için feda etmeye yöneltir; çünkü hayatını sevdikleri için feda edenlerin aşkından başka aşk yoktur; aşk, ancak kendi kendimizin feda edilişi olduğu zaman bu ada layıktır. Bunun için de gerçek aşk, ancak bireysel mutluluğa erişmesinin mümkün olmadığını anladığı zaman gerçekleştirilebilir." Her şeyin aşktan ibaret olduğunu söyleyen büyük şair Fuzuli'yi hatırlatmıyor mu bu ifadeler? Günümüz yeni dünya düzeninin kapitalist sisteminde gençlik bencilliğe, bireyselliğe ve amansız bir tüketiciliğe yöneltiliyor; ancak gerçek doyumu ve mutluluğu bulamıyor. Dolayısıyla, aşksızlık insanoğlunu yıkımlara sebep olan buhranlara ve kavgalara sürüklüyor. Derim ki, günün hayhuyları içinde ömür tüketirken arada bir eski sandıkları açalım; tarihte iz bırakmış büyük sanatkârların eserlerine göz atalım, dünyalarına dalalım.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.