Ege bölgesinde ve güneyde oturan kiminle konuştuysam, oraların mülk alan yabancı akınına uğradığını söylüyor. Birdenbire bu rağbet niye? Herkesin kafasını kurcalıyor. Derinden derine duyulan bir rahatsızlık var. Bu rahatsızlık zaman zaman gündeme geliyor. Hele Rahşan Ecevit'in bu tapu işgaliyle ilgili olarak: "Bütün Trakya'yı Yunanlılar aldı. Hatay elden gitti. GAP topraklarını Yahudiler kapattı. Ani Harabelerinin etrafını İlgiliz şirketleri ele geçirdi" sözleri kuşkuları daha bir alevlendirdi. Aslında küreselleşen dünyada bir başka ülkede bir mülk edinmek normal sayılıyor. Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde ve Amerika'da Türklerin de satın aldığı evler var. Ama son zamanlarda ülkemize bu toplu akın ister istemez kuşkular uyandırıyor. Bu, körü körüne batı karşıtlığından ve batı düşmanlığından kaynaklanmıyor. Bunun altında Tanzimattan beri çeşitli vesilelerle ülkemiz üzerinde çeşitli oyunlar oynayan emperyalist Batı'ya karşı güvensizlik yatıyor. Hele AB'nin her vesile ile gurur kırıcı tutumları, dayatmaları, PKK'ya desteği, etnik ayrımcılıkları körüklemesi, hızla yaygınlaşan misyonerlik faaliyetleri bu güvensizliği daha da arttırıyor. Yapılan anketlerde bu güvensizlik ortaya çıkmış durumda. Geçenlerde Milliyet gazetesinde yayınlanan Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünün hazırladığı yerleşim haritası incelendiğinde; Doğu Anadolu dışında bütün Türkiye coğrafyasında yabancıların taşınmaz mal sahibi olduğu görülüyor. Yoğunluk Marmara, Güney Anadolu ve Ege bölgesinde. Yabancılara satılan malları araştıran komisyonun 7 Temmuz tarihli raporuna göre; Türkiye'de 61 bin 803 yabancıya 56 bin 953 adet taşınmaz mal satılmış. Bu taşınmazların toplamı 178 milyon 702 bin metre kare. Gayrimenkul alan İngiliz sayısında, son yıllarda gözle görülür bir artış tespit edilmiş. Son rakam 10 bin 171. AK Parti iktidarı zamanında 23 İsrailli, toplam 47 bin 897 metre karelik 68 taşınmaz satın almış. Gidişat onu gösteriyor ki; bu sayılar giderek daha da artacak. Benim asıl endişem; içi boşaltılan, medyanın yönlendirmesi ve vur patlasın çal oynasın havalarıyla oyaladığı halkımızın bilinçlenmemesi, ülke sorunlarında duyarsız kalması... Bir zamanlar yabancıların yoğun olduğu bölgelerdeki malikanelerde yerli halkın nasıl hizmetkâr olarak çalıştığına dair haberler ve yorumlar okumuştum. İçim sızlamıştı. Sorun yalnız bu değil tabii ki... Ana sorun; topraklarımızın ayaklarımızın altından kaymakta olduğuna dair bir hissin gönlümüzün derinliklerine sinmesi... Bazıları, küresel gerçekleri göz önünde tutup bu yabancı akınının bir tehlike teşkil etmediğini; bankalarımız, şirketlerimiz satılırken ses çıkarmayıp da yabancılara mülk satılması karşısında vaveyla koparmanın anlamsızlığını ileri sürseler de, yakın tarihte yaşanan acı tecrübeler sebebiyle bu hassasiyetin gözardı edilmemesi gerek... Atalarımızın kanlarını dökerek, canlarını vererek yerleştikleri topraklarımızda Batı'nın gözü olmadığını söyleyebilir misiniz? Üstelik geçtiğimiz yıllarda bir Avrupalı parlamenter, gözümüzün içine baka baka: "Siz, bu topraklara layık değilsiniz!" demedi mi? Küreselleşen, bir o kadar da kaynayan ve sorunları savaşçı yöntemlerle çözmeğe, çıkarlarını "öteki"leri ezerek kollamaya çalışan güçlere rağmen dünyada barışı, kardeşliği savunalım ama tedbiri de elden bırakmayalım; işlerin sonunu baştan görmeye çalışalım. Emperyalizmin kılık değiştiren sinsi oyunlarına karşı uyanık olalım. Kültürümüzün evrensel kültürle kaynaştığı; büyük şairimizin: "Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı/Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı" diyerek vicdanlarımızı uyardığı bu topraklarda rehavete kapılmaya, adamsendecilikle, sorumsuzlukla vakit geçermeye hakkımız yok! Olagelen ve yapılan her şey üzerinde düşünmek zorundayız.