İnsanlık tarihi acılarla dolu... 2000'li yılların başlarında bu acılar gözler önünde yaşanıyor. Sanatkârlar; yazarlar, şairler, ressamlar ve sinemacılar için ele alınacak o kadar çok insanlık öyküsü var ki... Zaman zaman, eğer bir gün, insanlık için barış ve kardeşlik umutları yeşerecekse; sevgi, şefkat ve merhamet tohumları insanlığın ortak yüreğine serpilecekse bu, kendini sorumlu hisseden sanatkârlar sayesinde olacak diye düşünüyorum. Hatırlayacaksınız; Türk sinemasının genç yönetmenlerinden Çağan Irmak, Türk toplumunu içeriden bakışla anlatan, Türk insanını yürekten yakalayan "Babam ve Oğlum" filmiyle dikkatleri üzerine çekmişti. Çağan Irmak'la 2006 yılında yapılan Bursa İpekyolu Film Festivali'nde tanıştım. Yaptığımız kısa sohbette takdir ve tebriklerimi iletirken, kendisinden insanlarımızı böyle içten yakalayıp sarsacak filmler beklediğimizi söyledim. Aradan iki yıl geçti. Irmak, bu defa karşımıza Ulak isimli semboller üzerine kurulu fantastik filmiyle çıktı. Ulak, görünüşte bir masalcı. Çocuklara yönelik; hedefi düşünmek, sorgulamak ve vicdanları uyandırmak olan masal, iyiler ve kötüleri anlatıyor. Gerçi zaman ve mekan belirtilmiyor; ama, düne de uyuyor, bugüne de... Mekana gelince burası da olabilir, başka bir yer de... Hikmetli sözler, dini ögeler, mezarlarından çıkan ölüler; ustalıkla kullanılan gerilim sahneleri gizemli bir hava oluşturuyor. Masala kendilerini kaptırmış çocuklarla birlikte siz de sürüklenip gidiyorsunuz... Nereye mi? Vicdani sorumluluğa ve evrensel uyanışa... Benim, başarılı oyuncuları, müziği, ve etkileyici kareleriyle filmden çıkardığım sonuç bu... Görülmesi, üzerinde düşünülmesi gereken ilgi çekici bir film... "Şimdi ya da asla" Jack Nıcholson ve Morgan Freeman, Hollywood'un yaşını başını almış iki oyuncusu. Ama hâlâ genç bir star gibi gözde ve başarılılar. Ölümü ve ölüm karşısında insanın tavrını anlatan; zaman zaman güldüren, zaman zaman düşündüren, zaman zaman kederlendiren bir film. Ama kesinlikle karamsar değil. "Hem yaşlılık, hem ölüm olacak; hem karamsarlık olmayacak; bu nasıl şey?" diye düşünebilirsiniz. Bu konuda yönetmen Rob Reıner'ın sözleri ne demek istediğimi anlatır sanıyorum: "Hayata dair bir film yapıyorsanız, o filmin hem komik, hem de üzücü olması lazım. Benim bu filmdeki kurnazlığım, komedi ve dramı bir potada eritmek ve bunları olayın vahametini bozmadan, bir kâğıdın ön ve arka yüzü gibi göstermekti." Bu filmi görmeniz için başka söze lüzum var mı, bilmiyorum. "Fidel'in Yüzünden" Küçük Anna'nın, 1970'li yıllarda Paris'te rahat bir burjuva hayatı yaşarken birdenbire komünist faaliyetlere girişen anne babasının ve devrimci arkadaşlarının arasında nasıl sıkışıp kaldığını, uyumsuzluklarını, direniş ve sorgulamalarını anlatan film, haftanın görülmeye değer filmlerinden biri. Kaçırmamanızı tavsiye ederim. Bir Kitap: "Padişah Anneleri" Osmanlı Devletini yöneten 36 padişahın anneleri hakkında toplu bilgi veren, onların hayır hasenatlarını, haklarında çıkan yaygın rivayetleri içine alan bu kıymetli eseri İbrahim Pazan hazırlamış. (Babıali Kültür Yayıncılığı)