Yanlış hesap...

A -
A +

Geçen yıllardaki Güneydoğu gezilerimden birinde gitmiştim Diyarbakır'a... Lüks mağazaları, marketleri, blok apartmanlarıyla modern bir şehir görünümündeydi. Oysa ben gelişmemiş bir şehirle karşılaşacağımı sanıyordum. Rehberim, devletin burada çok yatırımlar yaptığını söyledi. İki günlük gezi süresi içinde kalabalık çarşı, pazarlarını gezdim. Konuştuğum esnaf, ekonominin her ne kadar parlak olmayışından şikayetçi ise de gelecekten umutluydu. PKK'nın terör eylemlerinin kesilmiş olması bu umudun temelini oluşturuyordu. Tabii ki içlerinden korkuyu atamayanlar: "Batı'nın art niyetli politikacıları bizi kendi halimize bırakmaz, araya nifak sokmaktan geri durmaz. Onların amacı bizi bölmektir" diyenler de vardı. Gönlüm, korkuların değil; umudun yanında olmayı tercih etmişti... Edebiyatımızın seçkin şairlerinden Cahit Sıtkı Tarancı'nın müze evinin avlusunda Tarancı'nın duyarlı şiirlerinin atmosferine daldığımda bütün korkulardan ve tehlikelerden arınmış bir Diyarbakır'ın eskiden olduğu gibi bir kültür ve medeniyet merkezi olmasını düşlemiş; bunun da pek yakın bir tarihte gerçekleşeceğini ummuştum. Daha sonra malum; Kürt sorunu vardı, yoktu tartışmaları; zoraki alt-kimlik-üst kimlik tanımlamaları, telaffuz edilmeğe başlanan federasyon talepleriyle Diyarbakır'la ilgili düşlerim zedelendi, PKK'nın son olarak Güneydoğuda başlattığı terör eylemleriyle temelden sarsıldı. Ne oldu da PKK terörü bitti denilirken, gözü dönmüş teröristler (birilerinin düğmeye basmasıyla) çocuk ve cahil kadınları da yanına alıp Güneydoğunun çeşitli yerlerinde ve İstanbul'da yakıp yıkma eylemlerine girişmişler ve masum canlara kıymışlardı? Atalar: "Su, uyur düşman uyumaz" derler. Türkiye'yi bölmeyi kafaya koymuş şer odakları ile onların maşası olan PKK yandaşları Türk'ü, Kürt'e düşürerek bir iç savaş zemini oluşturmak; böylelikle parçalanmaya giden yolu açmak amacından hiç vazgeçmemişlerdi ki... Evet, Türk'ü, Kürt'e kırdırarak Güneydoğu'yu kanırta kanırta kopartmanın ilk adımıydı olanlar. Ancak, yanlış bir hesaptı bu... Yıllar süren PKK terör olaylarında ırkçılığı körükleyerek Türklerle Kürtler arasında gerçekleştirilmeye çalışılan nefret ve gönül ayrılığı gerçekleştirilememişti bir türlü. Bundan sonra da gerçekleştirilemezdi. Çünkü; Türkiye alaşımında yüzyıllar boyu bu toprağın insanları etnik kökenleri ne olursa olsun, gönül bağıyla, can bağıyla birbirlerine bağlı olmuş; kız alıp vermelerle iç içe geçmiş durumdadırlar. Aileleri parçalamak mümkün mü? Kürt enişteleri, Türk yengeleri, Kürt halaları, Türk dayıları; bu arada hem Kürt, hem Türk olan çocukları mı ayıklayacaksınız? Bırakın akrabayı, Türk komşunuzdan, Kürt bakkalınızdan; Türk sevgilinizden; Kürt arkadaşınızdan vazgeçebilir misiniz? Öte yandan, Türkiye'de etnik ayrılıkları körükleyen iç ve dış tahrikçilere Paris'te yaşayan bilimsel araştırmacı Haluk Tarcan'ın, Hürriyet'te Yalçın Bayer'in köşesinde yayınlanan yazısı, tokat etkisi yapan bir uyarıdır: "Karı-kocadan Oba doğar. Obalar aşiret olurlar, aşiretler halk haline dönüşürler. Etnoloji bilimi: Devleti kuran halk, millettir, der. Anadolu'daki İsa'dan önce 13 binden beri bulunan halklar, dip kültürdeki Türk kültürü üzerine devlet kurarak Türk Cumhuriyeti'ni meydana getirmişlerdir. Diyarbakır halkı, Türkiye Cumhuriyeti'nin, Diyarbakır'da oturan bir bölüm halkıdır. Kan tahliline dayanan ADN testi, sonuçta antropolojiye yani kafatasçılığa varır. T.C. üniter devletini parçalamak için 1774'ten; Küçük Kaynarca Antlaşması'ndan beri etnik politika izleyen, yani Anadolu'yu halklara bölmek isteyen Batı'dan, Amerikan, Fransız ve Avusturyalı araştırmacıları, yaptıkları testler sonucu (Türk, Kürt, Ermeni, Anadolu Grek'i ve Etrüskler) hepsinin kan akrabası olduklarını - istemeden- ortaya koymuşlardır. İlgililere saygılarla bildiririm."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.