Popülaritesi yüksek bir bayan sanatçı, birilerinden aldığı ilhamla "Küskünüm, Türkiye'yi terk etmeyi düşünüyorum" diye bir beyanatta bulunmuş. Buna sebep olarak da Türkiye'de sanatçıların hedef alındığını ve cezalandırıldıklarını söylemiş. İnsaf!.. Gelmiş geçmiş bütün yöneticileriyle birlikte Türk halkı müzik ve gösteri sanatçılarına bayılır ve büyük bir ilgi gösterir. Bu ilgi sebebiyle (medyanın da parlattığı) nice sanatçılar büyük paralar ve şöhret kazanır. Yöneticilerin ve halkın (medya destekli birkaç isim dışında) ilgilenmediği sanatçı kesimi yazarlardır. Onlar, ülkenin zencileri gibi kendi mütevazı hayat şartları içinde yaşarlar, ilgi ve destek görmeden sürekli çalışırlar, eser üretmeye çalışırlar. Yokluk çekerler, ezilirler, ötekileştirilirler ama hiçbir zaman "küstüm, gidiyorum" havalarına girmezler. Yaşarken takdir edilmedikleri gibi öldüklerinde de eserleriyle birlikte kaybolur giderler. Kendi öz vatanında ötekileştirilmenin çilesini yaşamış olan, parti adında "adalet" sözcüğü bulunan iktidar partisinin gerçek kalkınma adına kültür ve sanat hayatına (yazarlar arasında ayrımcılık gütmeden) destek vermesi gerektiğini düşünüyorum. Dizilere teslim olmuş, beyni uyuşmuş; âdeta post modern cahiliye devri yaşayan bir toplumda bir kültür ve sanat hamlesi yapılması gelecek adına son derece önemlidir. Yazarlarımızı büyük eserler üretmeye teşvik edecek bir kültür ateşinin yakılması şart! Geçenlerde bu konuda yazdığım bir yazı dolayısıyla bana telefon etme nezaketini gösteren Kültür Bakanımız sayın Ertuğrul Günay, Yazar Evleri projesinin hayata geçirilmesi üzerinde çalıştıklarını söyledi. Bu, tabii ki çok umut verici ve sevindirici bir haber. *** Geçtiğimiz günlerde basında bu konu ile ilgili bir haber dikkatimi çekti. Ünlü şairimiz Fazıl Hüsnü Dağlarca, ölümünden sonra evini, müze hâline getirilmesi için Kadıköy Belediyesine bağışlamış. Kendisini ziyarete gelen Başkan Selami Öztürk'e vasiyet olarak şunları söylemiş: "Ben, yıllardır içinde yaşadığım, şiirlerimi yazdığım evimin ölümümden sonra yaşamaya devam etmesini istiyorum. Evimi alın ve yaşayan bir müze olarak düzenleyin. Bir bölümünde eşyalarım sergilensin, bir bölümü kafeterya haline getirilip gençlerin kitap okurken bir şeyler içebilecekleri bir yer haline getirilsin, işletmeciliğini belediye üstlensin." Öztürk de Dağlarca'ya bütün isteklerinin yerine getirileceğine dair teminat vermiş. Öte yandan yine basından öğrendiğime göre, Mehmet Akif Ersoy'un çocukluğunun geçtiği, Çanakkale'nin Bayramiç ilçesindeki evi, belediye tarafından restore edilip müze haline getirilecekmiş. Bunlar anlamlı ve olumlu gelişmeler. Belediyeler, Türkiye genelinde Yazar Evleri Projesi'nin gerçekleştirilmesinde Kültür Bakanlığı ile iş birliğine girişebilirler. Buradan bütün belediye başkanlarımıza sesleniyorum; belediyeniz sınırları dahilindeki sağ ve vefat etmiş olan yazar vatandaşları tespit ediniz. Dağlarca'nın gündeme getirdiği gibi onlar için yaşayan müze-ev projelerinin oluşturulmasında ilk hamleyi başlatınız. Evleri olmayan yazarlar için de her yazara oda tahsis etmek suretiyle toplu yazar evleri açılması için kolları sıvayınız. Her işin zamanı ŞİMDİ'dir. Gayret sayın başkanlarım, insanlarımızı post-modern cahiliye devrinin karanlığından kurtarmak için öngördüğümüz bu kutsal kültür hamlesini başlatınız. İyi haberlerinizi bekliyorum. Bunları köşemde duyurmaktan büyük bir mutluluk duyacağım. Bir film: BENİM AŞK PASTAM Gönül yarası almış bir genç kızın kendini ve hayatı tanımak için çıktığı yolculukta başına gelenleri anlatan filmin hikâyesi verdiği mesajlar açısından çok ilgi çekici. Hong Konglu yönetmen Wong Kar Wai, senaryosu da kendisine ait olan filme doğuya özgü bilgelik katıyor. Hangi filme gideyim diye düşünüyorsanız tercih edin derim.